Göç ve göçün psikolojik etkileri

Yaşam Haberleri

Aidiyetin ya da aidiyet hissinin bireysel ve psikolojik sağlık için ne denli önemli olduğu bilinmektedir. Maslow da ihtiyaçlar hiyerarşisinde en temel fizyolojik ihtiyaçlardan sonra ki bu ihtiyaçlar beslenme ve barınma ihtiyaçları olarak bilinmektedir; psikolojik sağlık için de aidiyet hissinin olmazsa olmazlığına değinmektedir.

Maslow insanların "sosyal bir varlık" olma özelliği üzerinde durarak güven sorununu aşan insanın artık başka insanlarla sosyalleşmek, sevgi ihtiyacını tamamlamak ile beraber kendisini tamamlamak isteyeceğini belirtir. Bu nedenle de başta aile olmak üzere, insan ailesine, arkadaşlarına, çevresine ait hissetmek ister. Aidiyet duygusu ile kişi bir nevi 'yalnız kalma'nın getirdiği korkuyu azaltmış olur.

Fakat sosyo-ekonomik sorunlar, sel, deprem, çölleşme, kuraklık yani doğal adetler de insanların daha güvenli yerlere göç etme nedenleri ile insanların aidiyetlik ihtiyacını zedeleyerek yeniden tamamlanması gereken bir ihtiyaç haline getiren kriz dönemleri aidiyet duygusunu etkilemektedir.

Göç bu noktada kişilerin aidiyet duygusunu zedeleyen sosyal bir kriz olarak düşünülebilir. Mesela; 4. yüzyılda Türk topluluklarının Orta Asya'dan göç etme nedenlerinden biri de bu bölgede yaşanan kuraklıktır. Kuraklık sonrası Türk topluluklarının Orta Asya'dan göç etmeleri, 1906'da Kaliforniya'da (ABD) meydana gelen deprem sonucu yaşanan göç dalgası, Kırgızistan'da 1994'te yaşanan toprak kayması nedeniyle yaklaşık 270 bin insanın göç etmek zorunda kalması bu tür göçlere örnek verilebilir. Aral Gölü'nün kuruması sonucu bu gölden geçimini temin eden binlerce insanın bulundukları yeri terk etmesi de doğal afet kaynaklı bir başka göçtür. Son olarak ise ülkemizi ve dünyayı derinden etkileyen Kahramanmaraş merkezli depremlerin vurduğu kentlerde binlerce insan zorunlu olarak göç etmek durumunda kalmıştır.

Yani insanlık tarihinde, geçmişten günümüze kadar birçok göç hareketi bulunmaktadır. Afet ihtimali nedeniyle ya da olmuş bir afetin sonuçlarından uzaklaşmak amacıyla, insanlar hayatta kalma stratejisi olarak geçici veya kalıcı göçe başvurarak

kişiler yaşadıkları mekanı terk etmek durumunda kalmışlardır.

Göçle yeni bir mekana yerleşen kişiler, bir taraftan yeni mekana alışmaya ve bu mekanda kendisine alan açmaya çalışırken diğer taraftan hayatta kalma, sahip olduklarını maddi- manevi kaybetmeme ve en önemlisi de aidiyet duygusunu hissetme çabası içerisine girmektedir. Göçmenlerin göçtükleri yeni mekanda hayatta kalabilmesi ve güçlü olabilmesi için benzer özelliklere sahip toplumsal kesim veya kesimlerle güçlü bir dayanışma ilişkisi içerisinde birlikte hareket etmesi önemli bir kriterdir.

Çünkü göç, sadece fiziki olarak yer değiştirme olmakla birlikte, bireylerin sosyal ve psikolojik değişim sürecini de kapsamaktadır. Bireyin göç olgusunu bilişsel olarak zihninde konumlandırma biçimi ve göçe yüklediği anlam göçmenlerin yeni toplumsal ortama uyum sürecini kolaylaştıran veya zorlaştıran önemli etkenlerdendir. İçinde bulunduğu, yaşamaya başladığı yeni çevre kendi yetiştiği kültüre benziyorsa daha az, benzemiyorsa daha çok uyum problemi ile karşılaşmaktadır. Kişinin alıştığı toplumdan uzaklaşması yalnızlık, yabancılaşma, kendini değersiz görme, yakınlarının yokluğu ve onları geride bırakmalarından dolayı hissedilen pişmanlık duyguları bireyleri derinden etkilemekte ve yoğun stres yaşamalarına neden olmaktadır. Sosyal çevrenin yetersizliği ruh sağlığının olumsuz etkilenmesine neden olmaktadır.

Göç sürecinde yaşanan yoğun stresör durumlarla baş etme mekanizmaları yetersiz olan bireyler, depresyon, anksiyete, uyum problemleri, travma sonrası stres bozukluğu gibi ruh sağlığı sorunlarına da daha yatkın olmaktadırlar.

Bu nedenlerle, kişilerin çoğu zaman kendi tercihleri dışında yaşamakta oldukları göç yaşantısının ruh sağlıkları üzerindeki etkisi yok sayılamayacak kadar önemlidir. Göçün bireyler üzerinde oluşturduğu psikolojik ve fizyolojik etkiler, bireylerin yaşamsal faaliyetlerini sürdürmesini olumsuz olarak etkilemektedir. Özellikle çocuklara ve ergenlere yönelik söz konusu bu olumsuz etkilerin önlenmesi ya da çocuk ve ergenlerin güçlendirilmesi sürecinde uzman, öğretmen, aile ve akran işbirliği önemlidir. Aksi halde bireylerin yaşadıkları psikolojik problemler; bireyin çevresine ve topluma sağlıklı uyum sağlamasını güçleştirebilir. Göçün çocuk ve ergen bireyler üzerindeki etkisine bir sonraki yazımda mutlaka değineceğim.

Peki göçün yetişkin birey psikolojisi üzerindeki olumsuz hissini azaltmak için ne yapılabilir? Öncelikle göç eden kişi konuşmaya istekli olmalıdır aksi takdirde yardım etmek ve acıyı paylaşmak niyetiyle sürekli göçün nedeni sorularak yaşanan travma ile merak duygunuzu gidererek göçmen kişiye zarar verebilirsiniz. Bu nedenle göçmen kişiler hazır olduğunda etkin dinlemek önemlidir. Göçmen kişiler günlük rutinine dönmek için yas sürecini görmezden gelerek bir şey olmamış gibi davranmamalı kendilerine zaman vererek gerekli görüyorsa mutlaka bir uzmandan psikoterapi alarak sağlıklı bir süreç içinde ilerlemelidir. Bireyler yerleştiği şehirde kısa sürede düzen kurmayı beklememeli alışma sürecini zamana yayarak kaygılarını az seviyeye indirebilmektedir. Travma göçlerde kişilerin kendine zaman tanıması ve psikoterapi almaları faydalı olacaktır.

Kimya Çiftçi Dumlu / Sosyolog-Aile Danışmanı




Etiketler : deprem göç psikoloji kimya çiftçi dumlu