Ahmet Yenilmez

Ahmet Yenilmez

28 Şubat’ta neler oldu olmuştu?

Bir “28 Şubat”ı daha geride bıraktık! Bu yıl ki 28 Şubat seçim sürecine dahil olduğu içindir ki, herkes kendine göre bir, “28 Şubat” yorumunda bulunup, kendince de nasıl kahramanlık yaptıklarını anlattılar! 

Hani, o günleri bizzat yaşamasaydım, ‘’Vay be, ne de çok demokrasi, insan hakları savunucusu varmış benim ülkemde’’ diye sevinecektim(!) 

Pek çok şey söylendi söylenmesine de, nedense bir tek kişi bile, 28 Şubat’ın sebebi sayılan Sincan’da, Kudüs Anma Programı’nda sahnelenen tiyatro gösterisinde rol alan sanatçılardan bahsetmedi! 

Şimdi ne yaparlar, sadece bir tiyatro oyunu sahneledikleri için neler yaşadılar, kimsenin aklına gelmedi! 

Oysa, ne çok isterdim Ankara’da aday olanlardan birinin  onlarla görüşmesini, sağına soluna onları oturtup da Ankara için düşündüğü kültür sanat alanındaki projelerini anlatmasını ne çok... 

Mesela, son zamanlarda özelikle de sağ cenah siyasetçilerinin Nazım şiiri okumakta birbirleriyle yarışlarını izlerken, 28 Şubat’ta insan hakları ihlallerine tepki gösteren, özelikle de başörtüsünden dolayı okuluna giremeyen kız öğrencilerin yanında yer alma yürekliliği gösteren merhum Ahmet Kaya akla gelmedi! 

 Neden Kudüs Gecesi, dedim? 

Çünkü, 31 Ocak 1997 Sincan Kudüs Gecesi, 31 Ocak 1997’den sonra yaşatılacak her türlü melanete sebep yapıldı da onun için! 

Neden Ahmet Kaya, dedim? 

Çünkü yaşananlar sadece dindarları yaralamadı, vicdan sahibi bir sosyalist bile yaşananları lanetlediği için! 

Lakin, yaşananların yaşandığı süreçte bir şey daha oldu ki, o Cumhuriyet  ve demokrasi tarihimize geçti! 

Ne mi? 

Merhum Muhsin Yazıcıoğlu’nun o dönem de hem de TBMM kürsüsünde, ‘’Bu ülke asla İran olamaz,  ama birileri de bilsin ki, bu ülke Suriye’de olamaz! Namlusunu milletine çevirmiş bir orduya asla selam durmayız!” dediği sözler! 

Sizleri, 28 Şubat 1997 sonrasında yaşananları ve özellikle de 15 Temmuz 2016’da yaşadığımız başarısız işgal girişimini bir kez daha düşünüp, merhum Yazıcıoğlu’nun o duruşunu ve sarf ettiği sözleri idrak etmeye davet ediyorum! 

Vicdan sahibi siyasetçilerin, Merhum Yazıcıoğlu’nun kabri başında toplanıp, 28 Şubat’ı anmaları güzel olmaz mıydı? 

Buyurun, 25 Mart yaklaşıyor ve merhum Yazıcıoğlu’nun ölümünün 10.seneyi devriyesinde insanlar kabri başında toplanacak ve herkes merhum için nutuklar atacak! 

 25 Mart 2009 tarihinde merhum Yazıcıoğlu’nun kabre giren sadece bedeniydi, oysa Yazıcıoğlu yaşıyordu ve 15 Temmuz 2016’da yurdun dört bir köşesinde tankların önüne dikilmişti! 

Ya, Hasan Celal Güzel desem size... 

Hani, şu namı diğer Tank Hasan... 

Peki, kaç kişinin aklına geldi? 

Bütün bunların bir tek sebebi var o da, ‘’Hikâye” nedir bilemememiz, hikâyenin olmazsa olmazlarından, ‘’zaman’’ ve ‘’mekân’’ dilinden habersiz yaşamamızdır! 

Ah, Allah’ın kelamını bir de hikâye diliyle okuyabilsek! 

Ah, yaşadığımız hayatın hikâyesini idrak edebilsek! 

Emin olunuz, gereken ibreti alacağız ve sorunlarımızın çoğu kendiliğinden bitecek! 

Ne güzel demiş, Yunus: 

“Aşkın pazarında canlar satılır. 

Satarım canımı alan bulunmaz. 

Yunus öldü deyu selam verirler, 

Ölen beden imiş, aşıklar ölmez.”