Prof. Dr. Mehmet Çelik

Prof. Dr. Mehmet Çelik

[email protected]

Batı Paktı’nın Türkiye sıkıntıları 

İmparatorluğumuz tasfiye edildiğinde, bize de Anadolu’da yeni bir devlet kurmaya müsaade ettiler. Zor günlerdi… 

Yıllarca süren Balkan, Kuzey Afrika, Yemen, Sarıkamış, Çanakkale… Kolumuzu kanadımızı kırmıştı. 

Lozan’ı imzaladığımızda, yeni devleti inşa ettiğimizde, baba evine sığınan muhacirlerle nüfusumuz 14 milyon civarındaydı. 

Bu 14 milyon nüfusun yaklaşık 8.5 milyonu kadındı. 3.5 milyonu imparatorluğun muhtelif cephelerinde hayatlarını kaybeden şehitlerin yetimleriydi. 

Yol yok, elektrik yok, su yok!... Harabeye dönmüş şehirler ve bacaları tütmeyen köyler!... 

Köylünün de elinde tarlaya ekecek tohumu, ahırında da çifte koşacak öküzü yoktu!... 

Salgın hastalıklar da bu yokluk ve yoksulluğun üzerine tuz biber oluyordu. 

Kimse artık bizle uğraşmadığı gibi, biz de kimseyle uğraşmıyorduk. 

II. Dünya Savaşı’ndan sonra, dünya iki başlı olarak yeniden dizayn edilince, bize de Batı Paktı’nda yer almak düştü. 

Batı Paktı’nda yer alış, nispeten bizi rahatlattı. Askerî yardımlar, Marşal ulufeleri… Eh, hiç yoktan iyiydi... 

Bu pakt içinde yer alırken, boynumuza geçirilen aidiyet kemendi de pek sıkıntı vermiyordu bize!... 

Biz de memnunduk bu paktın üyesi olmaktan, paktın Ağaları da memnundu bizden!... Çok partili hayat, yeterli olmasa da gelişen demokratik sistem, çoğalan nüfus… Yeni anlayışlar geliştirdi toplumda. 

İletişim araçlarının gelişmesi, Türkiye’nin yavaş yavaş dış dünyaya açılması, toplumun ufkunu açtı!... 

1950’lere kadar içine kapanan Türkiye, artık dışa da açılmaya başladı… Yavaş yavaş!… 

Batı Paktı’nın Ağaları, bundan hoşlanmadılar ve bu açılımın istikbalde kendi menfaatlerine hâlel getireceğini düşündüler… 

Buna, eksen kayması dediler!... 

Ve müdahaleler, başladı!... 

1960, 1971, 1980, 28 Şubat ve en son 15 Temmuz askerî müdahaleleri, hep bu amaçla, yani “ekseni doğrultma” gayesiyle gerçekleştirildi. 

Üst bürokrasiyi ve siyaseti başta Mason locaları olmak üzere birçok STK ile kontrol ettiler. 

Orduyu, NATO ile kontrol ettiler. 

Toplumu da medya ile kontrole aldılar… Türkiye hep ne ölen, ne de dirilen, “sürünen ve muhtaç” modunda kontrol altında tutuldu. 

2000’li yıllarda, siyasi istikrarın yok olduğu, ekonominin felç olduğu bir Türkiye’de Tayyip Erdoğan’la karşılaştılar!... 1960’dan 2000’li yıllara kadar Türk siyasetçilerle kurdukları ilişki ağını, Erdoğan’la da kuracaklarını düşünerek, önünü kesmediler!... 

2007’ye kadar pek de rahatsız edici bir şeyle karşılaşmadılar. 

Ancak 2007’den sonra, 1946’da boynuna geçirilen kementten rahatsız olan ve bağımsız bir ülke moduna giren Türkiye, Batı Paktı’nın ağababalarının canını sıkmaya başladı!... 

Paktın, Ortadoğu’da emin bir karakolu haline getirilen Türkiye’nin bu çemberden çıkmaya çalışması, bölgedeki tüm planlarını sıkıntıya sokabilirdi… 

Bunun için çareler bulunmalıydı!...