Ahmet Yenilmez

Ahmet Yenilmez

Bizim kız bizim okula rektör oldu! 

Tam 35 yıl önceydi, yeni yapılmış olan Ordu Otobüs Terminali, babam Tevfik Yenilmez ve ben! Fatsalılar otobüs firmasının peronunda biri 41’inde diğeri 18’inde iki delikanlı, babam ve ben! 41’inde olan 18’inde olanın rol modeli! Babam günün değişen ışığıyla değişen göz rengine sahipti ve ben o ana kadar bulduğum her fırsatta onun gözlerini seyrederdim. Şimdi elli küsur yaşındayım dünyayı gezdim, hemen hemen her dilden her ırktan insan tanıdım, ama ben o bir çift göz kadar güzel göz görmedim! Beni sinemaya ilk götüren, her götürüşünde de beni o artistlerle tanıştıracağına söz verip, bana verdiği sözlerden sadece bunu tutamayan babam! 

Daha birkaç ay öncesinde beraber gidip okul kaydımı beraberce yaptırdığımız İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İşletme Bölümü’ne şimdi ben yalnız gidecektim! Hatta onunla beraber tanıdığımız İzmir’i gördüğünde, şimdi hiçbir emaresi bile kalmamış olan Konak Meydanı’nda elini çenesine koyup Karşıyaka’ya doğru bakarak, “Çok güzel bir şehir’’ demişti! Önden üçüncü sıra cam kenarında koltuğuma oturdum, hareket ettiğimizde bir an babamla göz göze geldik, babam ağlıyordu ve ben babamın ağladığını ilk kez görüyordum! İçimi bir ateş yaktı, babam acaba neden ağlıyordu? Babamın neden ağladığını 1989 yılında İzmir’de baba olduğumda, ilk evladım Satuk Buğra doğduğunda anladım, yine Satuk Buğra İstanbul’da Beylikdüzü’nde okuluna yakın eve taşındığında ben de ağlamıştım! Şimdiki rektörlük binasında geçti ilk yılımız, daha sonrası Buca’da prefabrik barakalarda devam etti öğrencilik hayatım! İhtilalin tüm yükü omuzlarımızda, ihtilal öncesi yarım kalan kavgaları verdiğimiz Buca, Bornova kısacası İzmir sokakları! İzmir’de yaşadıklarım bırakınız bir köşe yazısına tek romana bile sığmaz! Kısacası, ‘’Kavgalarımın şehri’’ derim ben İzmir’e! Bir gün, o prefabrik barakalarda bir tiyatro provasında birini tanıdım, genç bir asistan! Fazla kelimeye hacet yok bizim kızlardan biri işte! Bizim kızlar, bizim Anadolu’nun kızları... Yüzüne baktığınızda iffet, yürüyüşünde zarafet, konuşmasında nezaket olan bizim kızlar, lakin iffetine, vatanına, namusuna, bayrağına, diline, dinine dil uzatma cüretinde bulunanlara da adeta kartal, asena kesilen bizim kızlar! 

O, Dokuz Eylül Üniversitesi’nin ilk tiyatro ekibinden sorumlu hocamız olmuştu. Hocamız desem de hemen hemen aynı yaşlardaydık, kendisi aynı zamanda ülkemizin en genç profesörü olma unvanına da sahiptir! Ben, Cuma günü babamı bu sefer köyümde bırakıp ORGİ’den (Ordu Giresun Havaalanı) uçakla geldim İzmir’e, mensubu olmakla şeref duyduğum, ilk tiyatro kulübünü kurduğum okulum Dokuz Eylül Üniversitesi’nin 36.kuruluş yılı kutlama yemeğine. Protokol masasında yerimi almıştım, masada Gazi Meclisimizin Başkanı Saygıdeğer Binali Yıldırım Bey, tam karşımda bizim kızın ve bendenizin de hocası, yani hocaların hocası Sayın Adnan Gülerman, sol yanımda 12 Eylül’ün bize bıraktığı yarım kavgalarda karşı safta bulunan dünün düşmanı, bugünün kadim dostu sinema yönetmeni Yüksel Aksu! 

Kürsüde bizim kız... 

Bizim kız, Anadolu’nun kızı, bizim okulumuzun yeni rektörü olma konuşmasını yaparken sesi titriyordu. Bizim kız üç dönem milletvekilliği, iktidar partisinde en uzun süreli genel başkan yardımcılığı yapmıştı! ‘’Tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet’’ diyordu, kürsüde, işte bu sözleri söylerken sesi titrediği için bizim kızdı, o! 

Satuk Buğra’nın dedesi Tevfik Yenilmez’i köyümde bırakarak, Satuk Buğra’nın doğduğu şehre bizim kızın rektör olduğu okula geldim. Ben içimde tarif edilemez duygularla tekrar Adnan Menderes Havalimanından uçağa bindim ve Satuk Buğra’nın kızı, benim torunumu görmeye gidiyorum! 

Bizim kız mı kim? 

Dokuz Eylül Üniversitesi Rektörü Sayın Prof. Dr. Fatma Seniha Nükhet Hotar, hayırlı olsun!