Ahmet Yenilmez

Ahmet Yenilmez

Bugün birbirimize sövmemeyi başaralım!

Yaklaşık üç yılı aşkın zamandır bu köşede yazı yazmaktayım ve ne yazacağım noktasında hiç bu kadar zorlanmamıştım!
Şöyle geçmiş yazılarıma baktım da hemen hemen yazmadığım konu, demediğim söz de kalmamış neredeyse!
Tiyatro sahnesinde, televizyon ekranlarında nerede ne imkân bulursam orada ‘’Bakmak görmek’’ konusuna, resme geniş ve hikâye diliyle bakmanın zaruretine dikkat çekmeye çalıştım, çünkü dün bugünü hazırlamıştır bugün de yarını hazırlayacaktır!
Hayata ve olaylara hikâye diliyle bakmazsak, zaman ve mekân dilini kaçırıp gündelik çekişme, palyatif çözümler içerisinde boğulup, dert üzerine dert ekler, en kenetlenmemiz gereken zamanlarda ayrışır dağılırız, yok oluruz!
Bütün bu dediklerimi de ancak ve ancak kültürü tükettiğimiz taktirde kazanabileceğimizi tarihimiz de mensup olduğumuz dünya tarihi de göstermiştir bize!
Ekonomiden asayişe hangi alana bakarsanız  bakın tüm olumsuzlukları, hikayemizi dün bugün bağlamında bilmeyişimizden yaşamaktayız!
Bakınız, bugün 6 Ağustos, bundan tam 95 yıl önce 6 Ağustos 1924 tarihinde yaşananlar üzerinde hala ittifak edemedik! Kimimiz, ‘’ihanet’’ kimimiz, ‘’zafer’’ tanımlaması yapıp, kimimiz ecdada küfür, hakaret, kimimiz de Lozan’ı imzalayanları adeta peygamber mertebesinde hatasız sayıp, methiyeler düzmekteyiz!
Oysa, Lozan’ın bir doğum belgesi olduğunu kimseler konuşmadı, konuşmuyor da...
Evet, ölen Osmanlının kucağında doğmuştur, Türkiye Cumhuriyeti Devleti!
Adını, her ne kadar 29 Ekim 1923’te adını koymuş olsak da bebeğin kaç kilo olduğunu, 95 yıl önce bugün yürürlüğe giren Lozan, bize ve tüm dünyaya göstermiştir!
İçinde bulunduğumuz şartların, eksiği vardı fazlası vardı, imzalayanların, yetersizliği vardı fazlalığı vardı, zaruretlerimiz, mecburiyetlerimiz vardı vardı vardı, bu böyle sürer gider!
Bu konu, bugüne denk geldiği için, sadece bir örnek, öncesi hatta önceleri de vardı.
15 Nisan 1919’da dünün PKK’sı Yunan terörist başı Venizelos’un Al Bayrağımızı çiğneyerek İzmir’e çıktığını kaç insanımız biliyor?
Gazi Mustafa Kemal Paşa’ya, ‘’Başkomutanlık’’ görevinin verilmesi öncesi, I. Meclis’te yapılan gizli oturumu, o oturumda konuşulanları kaç insanımız bilmekte?
Sadece şunu kadarını diyeyim, askerin silahı yok, ayağında potini hatta çorabı yok, hatta yiyecek ekmeği yoktu!
Ben ve benden önceki nesil babaannelerinin anneannelerinin seferberlik hikayeleri ile büyüdü!
Ya şimdiki nesiller...?
Bütün bunların neticesinde, 95 yıl önce bugün yürürlüğe giren Lozan Anlaşması’nda mübadele, ‘’ırk’’ üzerinden mi yoksa, ‘’din’’ üzerinden mi yapıldı?
Bütün dünyada mübadeleler, ‘’ırk’’ üzerinden yapılırken, neden bizde bu tasnife itiraz edildi, kimler itiraz etti de, ‘’din’’ üzerinden yapıldı?
Sayın Cumhurbaşkanımız geçenlerde, bir Süryani Kilisesinin temelini attı!
Peki, 95 yıl önce yürürlüğe giren Lozan Anlaşması’nda Süryanilerin tavrı ne olmuştu, bilmeden temeli atılan kilisenin ne anlama geldiğini, bugünkü insanımız nasıl anlayacak?
Ben burada uzun uzun bir tarih dersi vermeye çalışmıyorum, tarih, tarihin sayfalarına kaydını düştü zaten!
Ben bütün bunları yeni nesillere aktaracak kültür, kültürün dili sanat zaruretinden bahsediyorum!
Sadece şunu soralım kendimize, 1919,1920,1921,1922,1923’ün 100.yıllarını idrak ettiğimiz ve edeceğimiz bu süreçte kaç televizyon dizisi, kaç tiyatro oyunu, kaç gazete köşesi, kaç televizyon programında bunlar konuşulmakta ve konuşuluyor olacak?
Parti kongrelerinde, meclis gündeminde, dizilerde, tiyatro oyunlarında, sinema filmlerinde bunları konuşmayı bir başarabilsek, ekonomiden, teröre birçok derdimize deva bulacağız!
Nasıl mı?
Örneklemeye devam edeceğim.
Yeter ki bugün, 95 yıl önce bugün hayata geçen Lozan üzerinden, ecdadımıza, birbirimize  küfür etmemeyi başaralım!