Ahmet Yenilmez

Ahmet Yenilmez

Cumhur İttifakı İzmir’i alır 

Bir dönem MÇP ve MHP’nin İl Başkanlığını yapan, daha kimselerin olmadığı dönemde kimsesizliği, yokluğu iliklerimize kadar yaşadığımız dönemlerde kendi azını bizlerle paylaşan Sayın Naşit Birgüvi Bey’in evladının düğününe katılmak için, “Kavgalarımın şehri”  İzmir’deydim! 

Aradan ne kadar da çok zaman geçmiş meğer, sevgili Erşen Nedim’in  evlenme barklanma zamanı gelmiş! 

Sene 1985! 

Muhafazakar Parti’nin adı değişmiş adı MÇP olmuştu! 

Alsancak’taki bina artık nice kavgaların verildiği Çankaya’ya taşınmış Konak İlçe Başkanlığına da, o sokağın kavgalarının içinden sıyrılmış aslen İzmirli hem de İzmir’in en modern semti Alsancak’ta yetişmiş mavi gözlü değme jönlere taş çıkartacak yakışıklı Naşit Birgüvi seçilmişti! Seçilmişti dememin sebebi siyasi partiler kanunu gereğidir, o dönemde MÇP İlçe Başkanı olmak yürek ister, hem de İzmir’de! 

Tam da o günlerde, hareketin lideri merhum Başbuğ cezaevinden çıkmış özelikle de yaz mevsimlerini İzmir Gümüldür Çukuraltı’nda bulunan mütevazı yazlığında geçirmekte, yıl içerisinde de sık sık İzmir’e gelmekteydi! 

Sayın Birgüvi’nin gümüş  renkli Renault 25 model arabası, Başbuğ’un makam aracı olurdu! “Arabanın ne önemi var da yazdın” demeyin, dedim ya, yokluğu iliklerimize kadar hissettiğimiz bir dönemden bahsediyorum! 

Burada bir önemli hususu arz etmek isterim! Özellikle, 12 Eylül darbesinden sonra Ülkücü hareketin yeniden doğrulup yapılanması İzmir’den gerçekleşmiştir desem, inanın abartmış olmam! Moral motivasyon açısından ülke geneline yayılan sosyal faaliyetler, İzmir’de başlayıp Anadolu’ya sonrasında da Avrupa’ya kadar ulaşırdı!  Her biri en az 3000 kişilik salonlarda olmak kaydıyla yılda en az üç şölen, Anadolu’nun 67 vilayetine (o dönemde İl sayısı) turne yapan tiyatro oyunları... 

Bu faaliyetlerin moral motive gücü her fikre tebessüm ederek, “yaparız” diyen, 1987 yılında MÇP İl Başkanı olan Sayın Naşit Birgüvi Bey’di! 

Daha sonrasında bendeniz, merhum Muhsin Başkan ile beraber olma tercihimle MÇP’den ayrı düştüm! 

Lakin MÇP’den ayrı düştüm! 

Sadece ben değil, ister BBP, ister bir başka partide olma tercihinde olan kim olursa olsun sadece MÇP’den ayrıydık! Samimiyet, ağabey kardeşlik ve en önemlisi de Ülkücü kardeşliği hukukunda, Sayın Naşit Birgüvi ile hiçbir kişinin ayrı düştüğüne asla şahit olmadım! 

Bakınız, her  dönemde Ülkücü hareketin oyu İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçiminde tayin edici olmuştur!  Sayın Birgüvi’nin diğer sağ partilerle kurduğu diyalog İle Sayın Burhan Özfatura, 1994  DYP’sinin  kan kaybettiği dönemde, ikinci kez İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı seçildi! 

Bugün, İzmir belediyecilik açısından neye sahipse, işte o dönemin icraatlarıyla kazanmıştır! Sevgili Erşen Nedim’in düğün merasiminin yapıldığı salona girdim! 

Az ötesinde İnciraltı! 

İnciraltı, anlatılmaz! 

İnciraltı, İzmir’e yolu düşenlerin her bir köşesine bir emanetlerini bıraktıkları yerdir! İnciraltı, her dönem, her ideolojiye kadro yetiştirmiş bir yerdir! İnciraltı, düğünün yapıldığı mekanda en çok konuşulan yer! Davetlilerin hangisinden bahsetsem! 

34 sene öncesinin MÇP’lisi, RP’lisi, IDP’lisi, DYP’lisi, ANAP’lısı... Her iki döneminde de Sayın Burhan Özfatura’nın başkan seçilmesinde emeği olanlar ve Sayın Özfatura’nın başarı hikayesindeki kadrolar! 

Bir an düşündüm de, neden olmasın ki? O başarı hikayesinin yazıldığı dönemde, şu an ki imkanların %1’i yoktu! 

Hiç unutmam, İzmir Menemen Türkeli Beldesi belediye seçimlerinde, merhum Hikmet Karatekin’in Murat 124 arabası ve “Kırılan Güller” tiyatro oyununun ses düzeninden başka bir şeyimiz yoktu! O seçimde, o dönemin MÇP Genel Sekreter Yardımcısı Sayın Devlet Bahçeli Bey konuşmasını bu ses düzeni ile yapmıştı! Konuşmasını yaptığı esnada SHP’nin seçim otobüsü geçerken,  Sayın Bahçeli’nin konuşmasına ara verip  geçen otobüse bakışını hiç unutamam! 

Evet, neden olmasın? 

İmkan, daha fazla. 

Tecrübe, çok daha fazla. 

Kadro? 

Hamdolsun! 

Madem, yerel seçimlerde de Cumhur İttifakı devam edecek, ki etmeli! 

Olur bu iş! 

İnanın, şu düğün merasimindeki kadro bile yeter! 

İş ki, Saygıdeğer büyüklerimiz, 

“Hadi bakalım, gelin bakalım” desinler!