Ahmet Yenilmez

Ahmet Yenilmez

Kilis’te neler oluyor? 

Akil Gençler Platformu Gaziantep Şubesi’nin daveti üzerine “Safahat” adlı oyunum vesilesiyle,  Şahin Bey’in torunları ile beraber oldum. Yüreğim serinledi! Hamdolsun ki, onlarca Şahin Bey namzedi gençler tanıdım! 

Yolum ne zaman Gaziantep’e düşse mutlaka Kilis’e uğramışımdır.  Hele hele Kilis’imiz taciz ediliyorsa, Kilis’imiz şehit veriyorsa uğramadan edemezdim! 

Kilis’e vardığımda Milli Eğitim Bakanımız Sayın Nabi AVCI ile Aile ve Sosyal Politikalar Bakanımız Sayın Sema RAMAZANOĞLU ‘nun da Kilis’te olduklarını gördüğümde “Evet, devlet bu, olması gerektiği anda milletinin yanında“ dedim. 
Kilis’in sokakları kalabalık, çünkü Kilis sınır komşusu, çoğu da akrabası olan, insanlara kucak açmış! Ekmeğini bölüşmüş altına en iyi döşeğini sermiş,  bunların sonucunda da “Nobel Barış Ödülü”ne aday olmuş! 

Buraya kadar eyvallah, Kilisli kendine yakışanı yapmış ve inancım odur ki ilelebet de yapacaktır! 
Ancak, roketler, bombalar düşmeye başladı, Kilislinin sofrasına, o lokmasını kardeşleriyle paylaştığı sofrasına! 18 can verdi ve onlarca yaralı, ortalık toz duman oldu, suyu bulandı! 

Ortalık toz duman olmaya, su bulanmaya görsün, avcılar türer hemen, bulanık suda ortaya çıkan bu avcılar,  ortalığı provoke etmeye başlarlar!  “Bomba yağıyor, millet ölüyor!” diyerek sokağa çıkarlar. Bakınız tüm provokatörlerin ilk narası, “Ey ahali, canımız, malımız, namusumuz tehlikede, devlet nerede?” olmuştur! Oysa gözünün önünde duran devletin temsilcisini bile görmezden gelip, bağırarak kendine baktırır, dikkati üzerine çekip, başkalarının da görmesini engeller. Özellikle Kilis’te haddinden fazla yerli, yabancı avcı dolu! Bu avcılara lütfen dikkat! 

Gelelim, Kilis’te ne oluyor sorusuna, geçmiş olduğumuz sürecin, yaşadığımız anın, 100 yıl öncenin tekrarı olduğunu, ısrarla haykırıyorum!  100 yıl önce Kilis’te ne olmuşsa bugün de aynısı oluyor! 
Eylül 1918’de, İngilizler, bölge halkını tahrik ederler,  Arap kardeşlerimiz “Artık bu topraklarda Türkler hüküm süremeyecek” diyerek kalkarlar ayağa, öyle bir duruma gelinir ki, en nihayet İngilizler, Emir Faysal’ı  Kilis’e belediye başkanı atarlar ve salarlar ortaya! Bu kişi Kilis’e gelir ve idarenin kendisine teslim edilmesini ister, ister istemesine de o dönem Kilis Belediye Başkanı Osman Fazlıağaoğlu Belediye Meclisi’nde “Bu duruma karşı çıkma ve mücadele kararı“ alır! Kilis bir milli mücadeleye başlar, şehitler verilir, acılar yaşanır,  7 Aralık 1921 tarihinde, Kilis Hükümet Konağı’na, Türk bayrağı çekilir! 

 Şimdiyse birileri 95 yıl sonra final almaya geldiler, ama ne Kilis 1918’deki Kilis ne de Türkiye 1918’deki Türkiye! 

Gelenler, elbette dersini 95 yıl öncesinden katbekat fazlasıyla alacaklar buna imanım gibi inanıyorum. Çünkü 95 yıl önce tüfeğiyle, mavzeriyle makinelilere karşı koyan Kilis’te bugün kullanılan topun adı “Fırtına“!  Ancak bundan 95 yıl önce dersini alıp gidenler iç ve dış kamuoyunu, 95 yıl sonrasına hazırladılar; filmler çektiler, tiyatrolar, resim sergileri, romanlar… Yenilgilerinden bile zafer çıkardılar!

Bırakın kendi nesillerini bizim neslimizi bile dizayn ettiler! 
Ya biz? 
Biz, tarihte çok az millete nasip olacak olan “Kut’ül Ammare bayramımızı unuttuk”! 
Unuttuk mu? 
Unutturuluyor mu? 
Bugünlerde savaş cephede füzelerle verilmiyor! 
Bugünün savaşı, beyinlerde! 
Kan, can bağımız olan kardeşlerimizin beyninde biz ne kadar varız? 
Mesele bu! 
Hülasa, Kilis’te ne oluyor sorusunun cevabı: 
Kilis’te nisanın bu günlerinde, 1918’de ne olduysa o oluyor! 
Asıl soru şu: 
Kilis’te ne olduğu belli de! 
Bize ne oluyor?