Ömer Özkaya

Ömer Özkaya

[email protected]

Asya Asyalılarındır

Japonya Savaş Bakanı Sadao Araki, New York Times gazetesinin 3 Haziran 1933 tarihli nüshasına, “Japonya’nın cihandaki rolü” hakkında şu demeci verir: “Diğer ırklar gibi Japonlar da bu dünyada kendilerine bir cennet aramak hakkına haizdirler. Biz fazla nüfusumuz için Mongolya’da bir şey temin etmek niyetinde değiliz. Bize, serbestçe açılacak ve fenni bir tarzda inkişaf ettirebileceğimiz bir saha lazımdır.” 

“Cennet’i arayan” Japonya, muazzam bir sınai kudrete malik, ancak devasa endüstriyel tesislerinin ihtiyaç duyduğu mineral kaynakların hemen hemen hiçbiri, kendi topraklarında bulunmuyor, kullandığı tüm madenleri ve enerjiyi diğer ülkelerden ithal etmek zorunda. Elinde stoklar bulunduruyor; ancak bu stoklar da günün birinde tükendiğinde ve ülkeye yeni ithalat yapılmadığında, Japonya da artık endüstriyel bir güç olmayacak. 

Japonya’nın ithal ettiği madenlerin çoğunun alternatif kaynakları bulunuyor; dolayısıyla eğer günün birinde bir kaynaktan gelen maden sevkiyatı durur ise, bunları diğer kaynaklardan elde etmesi mümkün. Ancak petrolün coğrafyası çok daha sınırlı. Dünyanın üçüncü en büyük endüstriyel ekonomisi Japonya’nın hayati ihtiyaç duyduğu petrol miktarını sağlayabilecek tek kaynak Basra Körfezi. Basra Körfezi’nin petrolü olmaz ise Japonya’nın eli kolu bağlanıyor. Suudiler ile İranlılar arasında süregelen gerilim, bu sebeple Tokyo’nun kabusu. 
Stratfor Başkanı Friedman’a göre petrol bağımlılığı riskini hafifletmek için kullandığı nükleer güç, Japonya’nın hem endüstriyel hem de ulusal güvenlik stratejisi açısından kritik öneme haiz. Japonya’nın nükleer güç sektörünün son derece sağlam olduğu düşünülürdü, ta ki depreme kadar. 

Japonya, bugün petrolünün kaynağını ve ulaşım yollarını kontrol edemiyor; kömür ve diğer minerallerin sevkiyatının yapıldığı deniz hatlarını denetleyemiyor ve nükleer reaktörlerinin ansızın imha edilmeyeceğinin güvencesini veremiyor. Japonya sürekli tehlike altında yaşıyor; hem doğadan hem de jeopolitik kaynaklı bir tehlike bu… Dünyada Japonya kadar güvensiz bir başka endüstriyel ekonomi tasavvur etmek zor. 

Japonya, ABD’nin Asya hakimiyetinin tesisinde önemli roller oynadı. Soğuk Savaş yıllarında NATO’nun korkularından birisi, Komünizm’in Japonya’ya da yayılması halinde, Asya’da; Sovyet Rusya, Japonya ve Çin’in müşterek kudretinin muazzam bir tehlike teşkil edecek olmasıydı. Bugün stratejik öneme haiz malzeme ve teknolojinin Japonya’dan dışarı çıkmasını önlemeye matuf tedbirler de, ABD’nin kontrolü altında. 

19. Yüzyıl sonunda, Japonlar, yurtsever gizli örgütler etrafında toplandılar, Asya’da casusluk ve propaganda çalışmaları için mali ve personel eğitimi kaynaklarını harekete geçirmek suretiyle, Japon genişlemesini amaçladılar. Genişleme geleneği, daha sonra, Büyük Asya Doktrini’ne dönüştü, “Asya Asyalılarındır” sloganını ortaya attılar. Bu doktrin, 1938’de itibaren Japonya’nın resmi dış politikasına da dahil edildi. 1942 yılına gelindiğinde ordu içinde egemen bir grup tarafından, Büyük Doğu Asya Bakanlığı kuruldu. Hedef,  “Büyük Doğu Asya ülkelerini Britanya ve Amerika hegemonyasından özgürleştirmek”ti. 

Bu gün de Japonlar, Büyük Doğu Asya’yı oluşturmak yönünde herhangi bir girişimde bir kez daha bulunsalar da bulunmasalar da, bir Pan-Asya rüyası, “Asya Asyalılarındır” sloganı, Asya halkları için potansiyel bir cazibe merkezi olmayı sürdürecek. 

Rusya Devlet Başkanı Putin, Soçi’de dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’a şöyle demişti: “ABD’nin, Japonya ve Almanya’yı bir araya getirmeme stratejisi iflas ederse coğrafyamızın, petrol, doğalgaz ve diğer yeraltı ve üstü varlıkları ile yeni ABD olmaması imkansız.”  Coğrafyanın hakikatlerinden kurtulamayan Japonya, Türkiye’yi bekliyor.