Ömer Özkaya

Ömer Özkaya

[email protected]

Hibrit ideolojiler ile olur mu?

Neososyalizm ile Neoliberalizm sentezlense, bu hibrit ideoloji, Neoliberal Kapitalizm’in bunalımına çözüm olur mu? Bugün Batılı siyaset ve strateji uzmanları, bu sorunun cevap listesini hazırlamakla meşguller.  

Geçmişte SSCB’de liberal deneyler yapılmıştır. Dönemin SSCB Dışişleri Bakanı Şevardnadze bu deneyler ile ilgili bilgiler verir. SSCB Politbürosu bu deneylerin verimlilik, motivasyon, psikolojik, toplumsal ve bireysel gibi yüzlerce sonucuna bakarak “göreceli sosyalizm” uygulamasını tasfiye kararı alır. Parti ağaları bu tasfiye politikasına muhalefet ederler ve sonuçta ağır bir tasfiye hareketi ile siyasal sosyalizme Rusya'da son verilir. Batı’da tartışma konusu olan sosyal demokrat uygulamalar da sosyalizmin utangaç ve adı konulmamış saha araştırmaları olarak nitelendirilir. İlginç olan şu ki, bu iki ideolojik deneme sonucu, liberal ve sosyalist rejimler, eş zamanlı tasfiye edilerek Neoliberal, yani Vahşi Kapitalizm uygulamasına geçilmiştir! 

Çünkü sosyalizm ve ıslah edilmiş “vahşi kapitalizm”in, aşırı verim ve aşırı kâr bazlı çalışan “kapitalist”lere göre kitlelerin, sermayedarları ve iktidar sahiplerini “sömürmesi” gibi ters ekonomik ve siyasal sonuçlar üretmesi hoş karşılanmamıştır. Fakat ilerleyen süreçte Batı'nın siyasal ve ekonomik elitlerinin en çok korktuğu “kitlesel isyanlar dalgası” başlaması gibi bir tehlike baş gösterdi. Batı’daki bu kitlesel isyan dalgalarını kırmak için bugün herkesin dikkat kesildiği kur ayarlamaları yolu ile Batılı ekonomilere refah ve istikrar ithal edilebilmiş ve fakat, dağıtım ve taksimat sorunları G-7’leri birbirine düşürebilmiştir. 

Refah bazlı kitlesel isyan dalgalarının yol açabileceği siyasal ve ekonomik sonuçlar tarihi, Batı'nın kâbusudur. İngiltere'de Magna Carta, Amerikan İhtilali ve iç savaşı ile Fransız İhtilali, Bolşevik Devrimi ve Çin’deki Mao İhtilali derinlemesine analiz edildiğinde, kitlesel isyanların, siyasal matematik hesapları ile yani siyaset ve toplum mühendisliği ile mimarize edilemediği görülecektir. Bu noktada akışı engellemekten yönlendirmeye geçiş yapılmaya çalışılmıştır ve kitlesel isyanlar, organize ekonomik ve siyasal örgütlerin ideolojik sörf yaptığı “deniz”lere dönüşmüştür. 

Daha önceki yazılarımızda vurguladığımız gibi Batı'nın siyasal ve ekonomik darboğazları önce Batı dışı dünyada yoğun şekilde hissedilir. Batı dışından ithal edilen refah ve kaynaklar ile sorun bir müddet ötelenir. Bu ötelemeler, Batı dışı ülkelere ekonomik, finansal, ticari ve mali operasyonlar olarak yansır. Zaten Batı dışı dünyada bu operasyonlara hazır bir ortam daima diri tutulur ve yeri geldikçe dikkatli müdahaleler ile sonuç alınır. 

Daha önce yine altını çizdiğimiz gibi bugün yaşanan kur savaşları, ticaret savaşları, etnik ve dini çatışmalar, Batı’daki krizin “doğal öncü”leridir ve Batı dışı ülkelerde de Batı’da da sonuçları olacaktır. 

Bu sonuçlar Batı'nın zihinsel haritası incelendiğinde Batı’daki ekonomik, finansal, mali, ticari ve siyasal dengesizlikleri gidermeye yetecek büyüklükte olmayacaktır. Bu da paylaşım sorunu olarak önümüzde gelecektir. “Pastayı büyütemiyorsak pastayı paylaşmak isteyenleri küçültelim” ilkesi çalıştırılarak küresel bir nüfus planlaması yani dünya savaşı gündeme gelir. Açıkçası bu süreç hep böyle çalışır ve ne yazık ki engellenemez. Bu açıdan “kritik zamanlar bilgeliği” konusunu tekelinde tutan ezoterik örgütler, böyle ortamları iyi değerlendirerek istedikleri tüm sonuçları alırlar, çünkü küreyi dikkatle takip ederler, dikkatle hamleleri yaparlar. 

Şimdi hibrit ideolojiler, hibrit dinler, hibrit felsefeler, hibrit kültürler ve hibrit zihinsel programlamalar ile Batı’daki refah bazlı kitlesel isyan; finansal, mali, ticari, hukuki önlemler ve uluslararası hukuk ve askeri operasyonlar ile ıslah edilerek zararsız hale getirilemeye çalışılacaktır. Dolayısıyla “Batı'nın krizleri” bitmeden Batı dışı ülkelerde ekonomik, siyasal, dinsel, etnik ve sair olaylar durulmaz. Bu bakımdan hibrit bir ideolojik hareket olan “evanjelist” dalga, kendisi gibi hibrit “yapılar” üreterek yoluna devam etmeye çalışacaktır. 

Önümüzdeki günlerde Suudi Arabistan, ülkesinin tümünü Batılı askeri operasyonlar için üs yapacaktır. Mısır, Sina Yarımadası’nı ve radikal dini örgütler de Irak, Suriye ve Lübnan'ı yabancı askeri yerleşimlere üs yapma misyonlarını yerine getirecektir. Sonuçta Mesihçilik ve Mehdilik, hibrit dinler/mezhepler ve hibrit araçlara ihtiyaç duyar. 

Kadim metinlerin ve kadim kehanetlerin hafife alınmaması gerekir. Hitler gibi kaba da yaklaşmamak şarttır. Hibritizm üzerine kurulan stratejiler istenen sonuçları üretir mi?