Bir devrin çilesi

Bu ülkenin 'yasaklar' defterinin sayfaları kabarıktır.

Haberin Eklenme Tarihi: 17.09.2021 12:00:00 - Güncelleme Tarihi: 17.09.2021 07:27:00
ABONE OL

Daha düne kadar üniversitelere başörtüsüyle giren kızlar saçından sürüklenip kapı dışarı edilirdi.

Biraz daha gerilere gidecek olursak; şapka giymedi diye mahkemelerde süründürülen sarıklı alimler, uydurma 'ihanet' suçlamalarıyla darağacına gönderilenler...

Belki de tarihte ülkemize mahsus Arapça ezan yasağı...

Allah-u ekber yerine 'Tanrı uludur...'

30 Ocak 1932'de Fatih Camii'nde (Hem de Fatih) başlayan Arapça ezan yasağı Adnan Menderes'in (Demokrat Parti) iktidara gelmesiyle 16 Haziran 1950'de ancak kaldırılabildi.

Adnan Menderes 27 Mayıs Darbesi'nde idam edildi.

Arapça alfabeli Osmanlıca kitaplar da yasaklandı bu ülkede...

Türkiye'nin bu zor yıllarını sinema perdesine yansıtan yönetmenlerden biri Mesut Uçakan...

1990 yılında gösterime giren 'Yalnız Değilsiniz' ve devam filmi olan 'Sonsuza Yürümek'te üniversitelerdeki başörtüsü yasağını ele aldı.

1993 yapımı 'Kelebekler Sonsuza Uçar' filminde 'Şapka Kanunu'na muhalefetten yargılanıp, 'vatana ihanet'ten suçlanan ve darağacına gönderilen 'sarıklı' alim İskilipli Atıf Hoca'nın dramını beyazperdeye aktardı.

Zor zamanlarda elini taşın altına koyan ender yönetmenlerden biri oldu Uçakan.

Bu yüzden bendeki yeri ayrıdır; hem bir mümin, hem de İslami hassasiyetlerle sinemaya emek ve gönül vermiş bir ağabey olarak...

Yukarıda saydığım filmlerle birlikte, Uçakan imzalı 'Reis Bey' ve 'Kavonozdaki Adam' unutulmazlarım arasındadır.

2000'li yıllara gelindiğinde sinemadan biraz uzak kaldı usta yönetmen.

Ve şimdi, 15 yıl aradan sonra dün gösterime giren yeni filmi Suveyda ile karşımızda...

Suveyda'nın hikayesi 1928'lerde Anadolu'nun bir köyünde geçiyor.

Zannederim Kayseri civarında enfes bir köy...

Filmde hafız olmak isteyen 11 yaşındaki Hadim'in öğrenme aşkı, azmi, umudu, hayalleri ve Süleyman Peygamber gibi kuşdili öğrenme çabalarına tanık oluyoruz.

Öte yandan köyde hayat kendi halinde akıp giderken, milletin bin yıldan beri kullana geldiği Arap alfabesi gitmiş, yerine1928'deki Harf Devrimi'yle birlikte Latin alfabesi gelmiştir.

Arap alfabesiyle yazılan kitaplar da 'yasaklı'lar arasında girmiş üstüne üstlük bir de Arapça ezan yasağı getirilince köydeki huzursuzluk artmıştır.

CHP'nin tek parti yıllarında köylere jandarma daha çok uğrar olmuş, Arapça kitaplar ocaklarda yakılmış, ya da gizlice toprak altına gömülmüştür...

İşte Suveyda böyle bir atmosferi beyazperdeye yansıtarak yakın tarihimizden bir sayfayı daha sinemaya taşıyor.

Uçakan, son derece yalın, neredeyse müziğe bile yer vermeden, alabildiğince doğallık içinde bir film yapmak istemiş bu kez.

Lakin, denilebilir ki 'fotoroman' sadeliğinde bir anlatıma kavuşmuş olan filmin en büyük sorunu 'duygu-dram' bütünlüğünden yoksun oluşu...

Geçmişle bağı koparan, evladı babasını anlayamayacak hale getiren, milletin bin yıllık hafızasını hançerleyen yasaklar anlatılırken oluşması gereken/beklenen dramatik atmosfer, filmin bütününde cılız ve silik kalmış.

Üstüne bir de oyuncu donukluğu da eklenince, iyi niyetli fakat tepe noktasına ulaşmamış bir film kalıyor elimizde.

Hani vardır ya, gürül gürül çağlayanlar gibi seyirciyi önüne katıp sürükleyen, kimi zaman başını taşlara vuran, kimi zaman bentleri aşıp sakin limanlara ulaştıran, duygudan duyguya koşan, seyirciyi rahat bırakmayan, inişleri çıkışları olan filmleri severim...

Uçakan'ın gerçek olaylardan yola çıkarak ele aldığı konu buna müsait; küçük bir çocuk; tertemiz bir dünyası var, hafız olmaya çalışıyor fakat karşısında bunu engelleyen koca bir iktidar...

Ve fakat, ajitasyondan kaçınayım derken dram-duygu bütünlüğünü yeterince kıvama eriştiremeyen Suveyda, sakin bir göl gibi kıpırtısız...

Teslim etmek lazım ki kısıtlı bütçe ile tarihi film çekmek zordur; bu bağlamda bardağın dolu tarafına bakacak olursak, Suveyda abartıdan uzak, mütevazı bir film.

Suveyda'nın harf devrimi konusunda Türk sinema tarihinde yapılan ilk film oluşunu da not edelim.

BEDİR ACAR