Ahmet Yenilmez

Ahmet Yenilmez

111 yıl önce!

Yıldız sarayının duvarları kalın ve çok yüksektir.

Muhkem ve demirden büyük kapıları vardır.

Saray muhafızları vazifelerine son verilerek izinli gönderilmiş yahut başka garnizonlara nakledilmişler!

Sarayda ağır bir hava, herkes bir şeyler biliyor, fakat bildiğini açıklamaya cesaret edemiyor!

Saltanata karşı bir ayaklanma başlamış,

Sultan’ın daha önce de birincisini kabul edip uyguladığı ve feshettiği “Meşrutiyet” idaresi, yeniden dayatılarak,

İkincisinin uygulanacağını ve Sultan’ın hükümdarlık yetkilerinin, ‘’Meclis-i Mebusan’’ denilen parlamentoya tekrar devretmesi isteniyordu!

Bu telaş ortamında, sarayda emniyetin yok olduğu sıralarda

İngiltere, Fransa, Almanya gibi büyük devletlerin elçileri Sultan’a gelmişler

‘’Halihazır vaziyet karşısında, kendilerine müracaat ettiği takdirde, devletlerinin emirlerine amade olduklarını” resmen bildirmişlerdi.

Sultan bilmukabele teşekkür etmiş ve ‘’böyle bir şeye lüzum olmadığını’’ beyan etmişti.

Konuşmanın devamında,

“Bu hazırlıkların, tamamı ile benim hayatımın üzerinde olduğu, gün gibi aşikardır. Amcam Abdülaziz’in akıbetine maruz kalacağım ise bence malum!

Bununla beraber, etlerimi cımbızla koparacaklarını bilsem, bir ecnebi devlete ilticayı düşünemem!

Vatanımdan kaçmak ardır! Hatta bu, benim gibi otuz üç sene bir devlete padişahlık etmiş bir insanın düşünemeyeceği en büyük alçaklıktır!...

Ben, Allah’ıma ve mukadderatıma tabiyim”!

Hareket Ordusu, isyanı bastırmak gayesiyle İstanbul’a geldiğinde sarayı kuşatmıştı!

Herkes odasına çekilmiş, kapılar sürgülenmişti!

Harem ağaları, mabeyinciler, saray içindeki herkes alınıp götürülmüştü!

Yemekleri getirecek, dışardan alışveriş yapacak kimse kalmamıştı!

Dışardan saraya hiçbir şey sokmuyor!

Hatta ekmek bile...!

Şehirden silah sesleri geliyor...!

Sarayın bahçesine yağmur gibi kurşunlar yağıyor!

Herkes odalarına çekilmiş, pencerelerin önünden eğilerek geçiyor!

Bu esnada, Harem ağalarından biri

‘’ Bizim hepimizi topluyorlar, arabalara doldurarak götürüyorlar,

Fakat nereye gidildiği bilinmiyor.

Ben aralarından kaçıp size haber vermeğe geldim.

İhtiyatlı hareket ederiz.

Bütün sarayın etrafını asker işgal etti!

Bu adamlar sarayın içine de girecekler!

Sultanımız için de tehlike var!

Bir emriniz varsa bu son vazifedir, hayatımı fedaya hazırım! ‘’ diyerek sözlerini bitirir.

Bu buhranlı ve her tarafta ölüm korkusu dolaşan günler tam bir hafta devam eder!

Açlık tesirini gösterir.

Nihayet 1909’un 27 Nisan’ını 28’ine bağlayan gecesinde, gecenin geç bir saatinde, Sultan ve ailesi Sirkeci Tren İstasyonu’nda hazırlanmış özel bir tek vagonun içerisinde uzun ve meşakkatli bir yolculuktan varılan Selanik!

İtalyan uyruklu bir un tüccarından satın alınıp Sultan’ın sürgün adresi olarak tahsis edilen Alâtini köşkü!

İlk akşam sofrada çatal, bıçak, kaşık olmadığı için yemeği elleriyle yemek zorunda kalırlar!

Sadece Sultan’ın odasında bir tek mum yanıyor ve kapı üzerine kilitlenmişti!

34. Osmanlı Padişahı Halife Sultan II. Abdülhamid Han

32 yıl 7 ay 13 günlük devlet hizmetinden sonra artık Selanik Alatini köşkünde!

Bu sürgün hayatı üç buçuk yıl sürer.

Daha sonrasında Selanik’in düşeceği korkusuyla Ali Rıza Paşa yollanarak Sultan ve ailesi İstanbul Beylerbeyi Sarayı’na getirilir!

Arkasında milletinin hizmetine 1552 eser bırakıp

10 Şubat 1918’de ebediyete intikal eden 34. Osmanlı Padişahı Halife Sultan II. Abdülhamid Han’a Allah rahmet eyleye!