Ahmet Yenilmez

Ahmet Yenilmez

Ahtapottan Öğrendiklerim

Memleketimin Ordu olduğunu daha önce çok kez ifade etmişimdir, Ordu, Karadeniz'in incilerinden sayılan nice güzel şehirlerimizden bir tanesi ve tam bir deniz şehridir. Ben çocukken ve aslına bakarsanız, çok yakın zamanlara kadar, köyden şehre gitmek veya şehirden köye gitmek şu an ki gibi kolay değildi. Ne yollar asfalttı ne de minibüs sık sık sefer düzenlerdi. Sabah 05:00'te tek bir sefer olurdu, onu kaçırırsanız o gün şehre gidemezdiniz. Hülasa, şehre gidip gelmek meşakkatli olduğu için deniz şehrinde büyüdük, ama denizle çok içli dışlı bir çocukluk geçiremedik. Eee çocuk yüzmek ister, ne yapardık peki, doğru ırmağın yolunu tutar ırmakta eğlenirdik, ama ne eğlenme! Çocukluğumu düşününce, meşhur Z kuşağının şu an ki çocukluklarına da şahit olunca insanın içi parçalanıyor. Evet, fakirdik, şartlar zorluydu, ama çocuklar her ne durumda olurlarsa olsunlar eğlenmenin yolunu bir şekilde bulurlar ya, biz de yüzme ihtiyacımızı ırmakta giderirdik. Sonra sonra da imkan oldukça denize girip negatif enerjiyi atmaya çalışmışımdır. Bir çok yaz yoğunluktan ayağımı denize değdiremediğim dönemler de oldu. Lakin, şunu hep düşünmüşümdür; denizler ve okyanuslar bu dünya üzerinde bizim çok fazla hakim olamadığımız bir dünyadır. İzlediğim ve gördüğüm kadarıyla mükemmel ve gizli bir dünya var. Şimdi diyorsunuz ki, Ahmet Bey nereye getireceksiniz konuyu acaba? Şuraya getireceğim efendim, geçenlerde oğlum Burak'ın tavsiyesiyle, günümüzün modası Netflix'te, "Ahtapottan Öğrendiklerim" isimli belgesel kategorisinde Oscar heykelciği ve Bafta Belgesel Ödülü sahibi ilginç bir belgesel izledim ve yine şaşkınlıktan ve mutluluktan ekrana mıhlandım adeta. Çok fazla ayrıntıya girmeden (günümüz tabiriyle Spoiler vermeden) kısaca bahsedeyim efendim.

Belgeselin iki başrolü var, biri Ahtapot -evet gerçek Ahtapot- diğeri de yönetmenlik mesleğini icra eden Craig Foster. Ve belgeselin konusuna gelecek olursak; her şeyden, işinden, arkadaşlıklarından, yaşadığı hayattan memnun olmayan ve mesleğinde çok da başarılı olan Craig Foster çocukluğunun geçtiği Güney Afrika yosun ormanlarına dönüş yapar. Sık sık dalış yapmaya başlar ve bir gün dalış esnasında denizin engin büyüklüğünde bir ahtapota rastlar, ertesi gün aynı yerde Ahtapot'u tekrar görür ve aralarında inanılması güç bir bağ kurulur. Evet, inanması güç, ama bir insanla bir Ahtapot'un böylesine bir bağ kurabileceğine şahit oluyorsunuz. Bu zamana kadar, belgesellerden çok ilginç egzotik hayvanlarla insanların bağ kurduğuna şahit oldum (Yılan, İguana vb. ), lakin bir Ahtapot ile insanın böylesine bir bağ kurabileceğine ihtimal vermezdim açıkçası! Öyle bir bağ ki, Craig Foster ciddi bir bunalım döneminden geçerken dostlukları sayesinde hayata tekrar bağlanıyor. Sonu biraz hüzünlü olsa da kurdukları bağa şahit olmak çok güzel. Kurban olduğum Rabbimin yarattığı en küçük yaratıklar bile beni şaşırtmıştır. Lakin, Ahtapot ile insanın böylesine bir bağ kurması mucizeyle bizi şaşırtmaya devam ediyor ve daha bilmediğimiz görmediğimiz aklımızın eremeyeceği neler var. Bu Pazar, yalnızsanız tek başınıza, ailenizle yaşıyorsanız ailenizle bu belgeseli izleyip, 85 dakikalığına da olsa, deniz altına inmenizi tavsiye ederim. Hayırlı Pazarlar efendim.