Ahmet Yenilmez

Ahmet Yenilmez

BİNDİK BİR ALAMETE

Ülkemizin gündeminin sık aralıklarla değişikliğe uğramasına alışıktık. Fakat, artık dünya gündemi de ülkemizin gündemine yetişmiş vaziyette. İsrail Filistin arasında süren orantısız savaş dünyayı yıllardır korkuyla beklenen Dünya Savaşı senaryosuna hızla sürüklemeye başladı. 1. ve 2. Dünya savaşlarına giden yollar daha uzun soluklu olmasına rağmen, günümüzde yaşanan süreç, çağın hızlı yaşanan, hızlı tükenen ve hızla tüketilen temposuna ayak uydurmuş gibi görünüyor. Onlarca yıldır stabil giden uluslararası arenanın rolleri, birdenbire değişkenliğe uğradı.

Bunda en büyük etki olarak, Ukrayna Rusya arasında patlak veren ve hala sonuçlanamayan savaşı görüyorum. Amerika'nın gazı ile Batı Blokuna yanaşmaya çalışarak Rusya'ya tehdit haline gelen Ukrayna, Rusya'dan tokadı yiyince arkasına döndüğünde, ne Avrupa ülkelerini ne de büyük abisi Amerika'yı bulamadı. Topraklarının büyük kısmını kaybederken, nüfusu da hem göçlerle hem de savaşta verdiği kayıplarla eridi gitti. İşte, tam da bu durum bugüne kadar sırtını Amerika'ya dayayan diğer ülkelere ibret oldu. Adeta kâğıttan kaplan olduğu ortaya çıkan Batı'nın karizması fena halde çizildi.

Afrika'nın, bugüne kadar sömürülmesine sebep olan Avrupa Devletleri'nden korkusu, yerle bir oldu. Olası bir tehditte arkamda Amerika durur diyen Arap Ülkeleri, başlarına bir şey geldiğinde hiç kimsenin yanlarında olmayacağını fark etti. Uzak Doğu'da Tayvan, Japonya ve Kore gibi ülkeler yanı başlarındaki Çin tehdidine karşı yalnız olduklarını anladı. Hatta, yıllarca Nato ve Birleşmiş Milletler şemsiyesi altında oldukları için askeri yatırımları bir kenara bırakarak, refah yatırımları yapmış olan Avrupa devletlerini bile korku saldı.

Ortaya çıkan manzara hiç beklenmedik yakınlaşmaları da beraberinde getirdi. Yıllar boyunca Batı'nın Avrasya'daki uzak karakolu konumundaki Türkiye artık, tüm engellemelere rağmen Rusya ile yakınlaştı. Hatta, tüm dünya Rusya'ya sırtını dönerken, Türkiye dimdik diyaloğu sürdüren tek devlet konumuna geldi. Etnik, tarihi ve mezhep çatışmaları körüklenerek sürekli uzak tutulan İran ile Ortadoğu'nun iki büyük gücü olarak bir araya gelmeye başladı. Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri gibi yükte hafif, ama pahada ağır Arap ülkeleri yıllarca korkusuna silahlandıkları İran ile diyalog kurup, anlaşmalar yapmaya başladı. Hindistan, Rusya, Brezilya gibi ülkeler, ortak konsensüslerde buluşarak, uluslararası ekonomik adımlar attı. Japonya ve Almanya gibi İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra askeri ambargoları olan ülkeler, artık askeri yatırımları ilk plana almak zorunda kaldı. Avrupa Birliği'nin gerçek dışı kararlarına, içeriden İspanya, Macaristan gibi ülkelerden gerçekçi yaklaşımlarla vetolar geldi.

Tüm bunları izlemekle yetinen Amerika, son bir adım olarak, yıllarca süre gelen İsrail Filistin çatışmasında bu sefer, sanki dünya savaşına müdahale edecekmiş algısı yaratmaya çalıştı ve güçlerini, küçücük bir Filistin devletinin çevresine yığdı. Onun gazıyla vurmaya devam eden ve savaşı ısrarla uluslararası boyuta taşıma niyetindeki İsrail de çevre ülkelere, "yanlışlıkla" bahanesi ile taciz atışlarına başladı.

Peki, tüm bunlar birdenbire kendiliğinden mi gerçekleşti? O, işin perde önündeki kısmı. Amerika'yı Amerika yapan mihraklar, uzun yıllardır Çin'e büyük yatırımlar yaptı. Dünya çapında oluşturmak istedikleri yönetim tarzının prototipini, Çin'de hazır hale getirdi. Çin'i kullanarak, diğer ülkelere Dünya Bankası misali krediler dağıttırdı. Neredeyse, tüm dünya ülkelerinde Çin Sermayesi'nin yatırımları görülmeye başlandı. "Bir kuşak bir yol projesi" kapsamında, Asya'dan Avrupa'ya uzanan lojistik ve teknoloji ağının alt yapısı, ülkelere kurduruldu. Dünyanın geleceğini şekillendirecek olan 5G, çip vb. teknolojiler Çin'de kopyalattırıldı. Dünyada ne teknoloji çıksa, Çin'de bir kopyası ürettirildi. Kısacası, uzun zamandır bugünlerin hazırlıkları yapıldı.

Peki, bunlar olurken dünyanın jandarması Amerika sadece izledi mi? Açıkçası, bir kısmı bile isteye izledi, bir kısmı ise buna karşı mücadele etti. Amerika'nın içerisinde Clinton, Bush, Obama ve şu anda Biden ve ekibinin başını çektiği kendilerine, "Demokratlar" diyen küreselci kanat, bile isteye izleyen taraf. Çünkü, bunların ağababaları önümüzdeki dünya düzeninin senaristleri idi. Trump ve ekibinin başı çektiği kendilerine, "Cumhuriyetçiler" diyen muhafazakar kanat ise bu senaryoya ve yazarlarına karşı mücadele veren kanat oldu. Biden ve ekibinin kazanmasının zor göründüğü sıradaki Amerika seçimlerinde, beklendiği gibi Trump gelirse, tüm bu senaryolar karışacak gibi görünüyor. O yüzden, seçimlerden önce dünya çapında bir kargaşa çıkararak, olağanüstü hal belki de seferberlik ilan etmeleri bile beklenebilir. Bunun için de İsrail'in yaptığı katliama dört elle sarılmış vaziyetteler.

Önümüzdeki süreç fazlasıyla sürprizlere gebe. Allah sonumuzu hayretsin. Kalın sağlıcakla.