Ahmet Yenilmez

Ahmet Yenilmez

İngiltere kazandı!

İnsanları farkedilir kılan, o insanın ahlakı, meziyetleridir. Ahlak malum, ancak meziyet kelimesinin ne anlam ifade ettiğini sanırım çok kişi anlayamayacak, dolayısıyla maksadım da anlaşılamayacaktır.

Meziyet; bir kişi ya da nesneyi diğerlerinden farklı kılan şey diye tarif eder, lügat.

Bir kişi ahlaklı, meslek sahibi ve meslek ahlakını taşıyor, ailesi, mahallesi, ülkesi ve insanlıkla ilgili memnuniyet derecesi yüksekse, o insan farkedilen, dolayısıyla da meziyetli bir insandır.

Meziyet sahibi olmanın olmazsa olmazı da elbette bilgidir.

Meziyet sahibi insan taşıdığı meziyetleri koruyabildiği, geliştirebildiği sürece farkedilecek, geliştirerek ömrünü tamamlarsa da kalıcı olacaktır.

Bütün bunların yanında kendinden önceki neslin de mesuliyetlerini taşımalı insan. Bir başka ifadeyle, de mirasa sahip çıkmanın ötesinde, mirası imar etmesi ise farkedilir kılar insanı, böylece bu insan, kendinden sonra soyadını taşıyacaklara da bir nevi meziyetli insan olmayı hedef, ülkü olarak bırakır.

Bu bıraktığı hedefin, ülkünün çimentosu da aidiyettir .

Aidiyet, kişiyi kural ve örfüyle zapturapt altına aldığı gibi, kişinin, ailelerin, milletlerin kültürel bağışıklık sistemini de diri tutacaktır.

Kültür dendiğinde akla sanat geliyor ve kültür ile sanat anlam bakımından hep karıştırılmaktadır!

Kültür, hayatın manifestosu, sanat ise ölçüsü ve dilidir.

Bizim ve bizim gibi ülkelerde sanatın hayatın akışı içerisinde birinci derece ihtiyaç olarak görülmesi bir yana, maalesef hep fuzuli bir uğraş, gereksiz bir iş olarak görüldü, görülüyor!

Elbette, bedelini de çok, ama çok ağır bir şekilde ödedik, ödüyoruz korkarım ki, ödeyeceğiz de!

En önemlisi de yalnızlaşan, iki kelam söz söylemek için bir muhatap bile bulamayan, biyolojik hastalıkların yerine, ruh alemindeki fırtınalarla boğuşan bir insanlık ile karşı karşıyayız!

"Nereden çıkardın " demeyin hemen!

Evimize hanemize bakalım, en son kaç sabah kahvaltısı, kaç akşam yemeğinde, aynı sofranın etrafında toplanabildik?

Çağdaş, gelişmiş insanların dil hazinesi edebiyat, kaliteli sosyalleşmenin yolu da sanattır.

Yukarıda, kültürün anlam bakımından sanat ile karıştırıldığından söz edip, kültürün de insan hayatının manifestosu olduğunu söyledim ya...

Sofrada oturuşumuzdan tutun da yiyeceğimiz yemeği, yemeğin malzemelerinin tarlaya atılan tohumunu, sütünü içtiğimiz ineğin, koyunun cinsini, onun beslenmesine varıncaya kadar tüm kural ve sınırlarını ve daha nice yaşantı, davranış şekillerini kültür belirler.

Son günlerde dünyada, ülkemizde popüler olan Avrupa Futbol Şampiyonası gündemdeydi.

Kendini futbolun anavatanı gören İngiltere, İtalya'ya yenildi ve kupayı İtalya aldı!

Hem de Londra 'da...!

Hem de şeref trübününde, Kraliyet Ailesi fertleri önünde...!

Maç bitiminde, şeref locasında prens olduğu her halinden belli biri, 6-7 yaşlarındaki çocuğunu teselli ediyordu.

Daha, çok değil bir asır önce, daha verimli çalışsın diye vücut azaları kesilen, köle pazarlarında satılan insanların torunlarının, bugün İngiltere'nin yenilmesine üzülmesi ise çok daha önemli bir mevzu, şimdilik o konuya girmeyeceğim!

Lakin, herkes İngiltere'nin yenilmesini, sadece bir futbol müsabakası açısından değerlendirdi!

Eğer, değerlendirme bununla sınırlı kalırsa, tıpkı geçmişte olduğu gibi insanlık, "3F" tuzağına düşecek, vahşi emperyalizmin acımasız dişlileri arasında inim inim inleyecektir!

Bence, İngiltere kazandı!

Evet, yanlış okumadınız!

İngiltere, kendi icadı gördüğü futbolu, dünya insanlığı için öylesine cazip hale getirip, kabul ettirdi ki, bugün dünyanın dört bir yanında İtalya, Brezilya, Arjantin gibi ülkeler, kendisinden çok daha iyi oynayarak şampiyon oluyorlar!

Beni ve maksadımı daha iyi anlayabilmeniz için, altıyüz küsur yıldır devam eden, "Kırkpınar" diyeyim size...!

Avrupa Şampiyonası maçları oynanırken, 660. Kırkpınar Güreşleri yapılıyordu . Ali Gürbüz de başpehlivan seçildi!

Düşünsenize, ya bu yılki başpehlivan, bir İngiltere vatandaşı olmuş olsaydı...?

Sizi bilmem, ama ben, çok mutlu olurdum!

Benim kültürüm insanlık tarafından kabul görmüş, benim ata sporum güreş ahlakı, bir İngiliz sporcuda vücut bulmuş olacaktı da ondan!

Oysa, biz Türkçe'yi bitirirken, İngilizce dünyanın iletişim dili oldu!

Bizim güreş olimpiyatlardan çıkarılma tehlikesi atlatırken, futbol, dünya spor endüstrisinin esas oğlanı oldu!

Hülasa, Ingilizler hiçbir zaman kaybetmediler!

Onlar, kaybederken kazanmayı öğrendiler!