Ahmet Yenilmez

''İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra insanlığın bazı şeylerin farkına vardığını ve bir daha asla yaşanmayacağını düşünmüştük. Oysa hiçbir şeyin farkına varılmamış. Din, etnik köken ve milliyetlere dayalı savaşlar hala devam ediyor. Ancak her şey farklı olabilir; yeter ki sevgi, alçakgönüllülük ve hoşgörü bizlerle olsun''.

Polonyalı İrena Sendler'in bu sözlerini okuduğumda kulağımda milli şairimiz Mehmet Akif Ersoy'un şu sözleri yankılandı; '' Geçmişten adam hisse kaparmış... Ne masal şey ! Beş bin senelik kıssa, yarım hisse mi verdi ? Tarih'i tekerrür diye ta'rif ediyorlar; Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?" Evet, insanlık tarih boyunca kavga etti, didişti, birbirini öldürdü! İnsanın fıtratında kan dökmek vardır derler, ne kadar doğru ne kadar yanlış kararını siz verin. Adını tarihe yazdıran insanlar vardır, bunların arasında, iyi anılanlar olduğu gibi, arkasından bela okunanları da olmuştur. Bu kötü anılanlar, muhtemel ki, çok kan akıtmış, çok acı yaşatmışlardır. Ve pek çoğunun özelliği de, kendi ırkının ari ırk olduğuna inanmaları ya da dünyaya nizam getirme iddaalarıdır. Her insanın bilinçaltında bir nebze de olsa milliyetçilik, vatanperverlik vardır (kanı bozuklar hariç, bu kanı bozuklar her milletin içinden de çıkabilir). Doğduğumuz ülke, bizleri büyüten ailelerimiz ve içinde bulunduğumuz toplum, mahallemiz bu milliyetçilik derecemizi belirler. Yalnız, milliyetçilik ve vicdan yoksunluğu birbirinden sert bir şekilde ayrılması gereken kavramlardır. Birinin milliyetçiliği ülkesinin menfaatlerini ve haklarını aramasıdır. Milliyetçilik; benim milletimden ve ırkımdan başkaları ölüp gebersin gibi insanlık dışı söylemlere sahipse, orada konuşulacak bir durum yoktur. Kendimi bildim bileli en büyük düsturum, "Yaratılanı Severim Yaradan'dan Ötürü'' cümlesidir. Eşrefi mahlukat insan yaratılanların en şereflisidir, lakin hayvanlar kadar vicdanı olmayan insanların dünyasında yaşıyoruz maalesef! Dünya hiçbir zaman güllük gülistanlık bir yer haline gelmedi, gelmesi de bu saatten sonra çok çok zor gözüküyor. Kan, gözyaşı, ihanet her daim hüküm sürmüş diye, sık sık belirtirim. Bu yüzden hayattan, insanlardan, dünyadan şikayet edenlere derim ki; dünya ne zaman hayalinizdeki gibi olmuş? Cevap, hiçbir zaman... Lakin günümüz dünyasında hiç de küçümsenmeyecek bir fark var gibi, insanoğlu fıtratından çıkarılıyor! Söylemek istediğim, ahlaksızlıklar, hırsızlıklar gibi durumlar değil. İnsanoğlunun aklıyla oynanıyor, yediğiyle içtiğiyle oynanıyor, insanın psikolojisiyle oynanıyor. İnsanoğlunu insanlıktan çıkarmak için her şeyi yapıyorlar. Ve tüm bunlar, planlı programlı bir şekilde yapılıyor. Allah aşkınıza bana söyleyin, Pandemi dediler, ev ev insanlara zorla aşı yaptırdılar. Yanlış anlaşılmasın ben katıksız bir aşı düşmanı değilim, hepimiz çocukluk dönemlerimizde bu aşılardan olduk hiç birimiz ölmedik, lakin o aşılar yıllarca süren çalışmaların ürünüydü. Bu dönemde metazori yaptırılanlar gibi, iki ayda çalışmaları tamamlanmış, ne idüğü belirsiz sıvılar değillerdi. Ve şimdi haberlerde karşılaştıklarımıza bakın, bilmem nerede bilmem ne devleti aşı konusunda tazminat ödeyecek; bilmem nerede kalp krizi vakaları yüzünden bilmem ne ilaç şirketine dava açıldı... Bu konuyu çok fazla uzatmayacağım, konum aşı meselesi değil. Lakin, söylemek istediğimi umarım anlamışsınızdır, aklı ortadan kaldırıyorlar. Bir çok insan zaten aklını kullanmazken, kullananları da saf dışı bırakma çabası içerisinde birileri. Her şeye de komplo teorisi diyenlerin aklına yanayım. Bu dünya kendi başına bırakılıp, olana bitene doğal bir seleksiyon (doğal seçilim) olarak inananlara, hayatta başarılar dilerim.

Yazımın başında bahsettiğim kahramana gelecek olursak; Tarih boyunca kötülükler olurken, tarihe adını altın harflerle yazdıran birileri de vardı, işte onlardan biri de, İrena Sendler...Varşova Üniversite'nde önce hukuk, daha sonra Polonya Edebiyatı eğitimi alır. Hristiyan İrena Komünist görüşlüdür ve ırkçı sisteme karşı durduğu için zorluklar yaşar. İkinci Dünya Savaşı sırasında Polonya Sosyalist Partisi'nin üyesi olur ve soykırım süresince Yahudileri kurtaracak olan başka sosyal hizmet uzmanı kadınlarla bir araya gelir. Fakirliğe karşı mücadele eder, Varşova gettosundaki insanlık dramına seyirci kalamaz. Almanların tifüs salgını korkusundan yararlanarak, sağlık kontrolü yapmak gerekçesiyle gettoya girip çıkmaya başlar. Bu süre zarfında Yahudi ailelerin çocuklarını güvenli bir yere kaçırmak için ikna eder, gizlice bu işi yapabilmek için ambulansta sedyenin altında, sırt çantalarında, kanalizasyon borularında, yer altı tünellerinde, el arabasında çuvallarda, bavullarda, hatta ceset torbalarında çocukları tek tek kaçırır. ''Zegota '' isimli 25 kişilik ekibiyle, 1940 ve 1943 yılları arasında tamı tamına 2500 çocuğu gettodan çıkarıp, hayatlarını kurtarır. İrena, savaş sonunda ailelerinin çocuklarına kavuşabilmesi için, çocukların isimlerini sigara kağıtlarına yazıp, cam kavanozlara yerleştirerek komşusunun elma ağacının dibine gömer. Jolanto kod adlı İrena Sendler, Gestapo tarafından tutuklanarak aylarca işkence göreceği Pawiak hapishanesine atılır. Gördüğü işkencelere rağmen Zegota ekibini ele vermez ve Zegota üyeleri tarafından Alman gardiyanlara ödenen rüşvet karşılığında kolları ve bacakları kırık, bilincini kaybetmiş vaziyette, hapishaneden sağ olarak kurtulur.

İrena Sendler'in hayatı yüzlerce kez sahnelenen, "Life in a Jar" (Bir Kavanozdaki Yaşam) adlı tiyatro oyununa ilham olur.

2007 yılında 97 yaşında verdiği son röportajda son sözleri şunlar oldu: Ben normal olanı yaptım. Daha fazlasını yapabilirdim. Bu pişmanlık beni ölene kadar takip edecek. İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra insanlığın bazı şeylerin farkına vardığını ve bir daha asla yaşanmayacağını düşünmüştük. Oysa hiçbir şeyin farkına varılmamış. Din, etnik köken ve milliyetlere dayalı savaşlar hala devam ediyor. Ancak her şey farklı olabilir; yeter ki sevgi, alçakgönüllülük ve hoşgörü bizlerle olsun.

Hayırlı Pazarlar...