Ahmet Yenilmez

Ahmet Yenilmez

Omurga(lı-sız)lık!

Değerleri için yaşar insan!

Kimileri ilkeleri için yaşar, ilkeleri vazgeçilmez yapan da o ilkelere atfedilen değerlerdir!

İster değer deyin, ister ilke ipinizin ucunu onlara bağlarsanız, hayat bazen insanı kasar, sıkar, bunaltır, Covid19 nefesi nasıl daraltır bilmem, ama nefes alamaz hale koyar da insanı, sadece olan bitene, olan bitenlerin kahramanlarının haline, gözlerine bakarsınız daha doğrusu bakakalırsınız!

Duruşuna, bir başka ifadeyle olaylar karşısındaki duruş resmine bakarsınız!

Bakar...

Bakar...

Bakar...

Bakakalırsınız !

Baktıkça da karşınızda durana değil de tüm soruları kendinize sormaya başlarsınız!

Yetmez, karşınızdakini değil de kendi yüreğinizi tırmalaya tırmalaya kanatırsınız!

İşte, o resme şekil veren de omurgadır!

Zaman zaman duymuşsunuzdur, omurgalı omurgasız diye yapılan tarifleri!

O omurga vücudunuzdaki omurunuzdan almış olsa da adını ve tarifini, o omurga vücudunuza şekil veren omurga değildir!

O omurgayı şekillendiren şey de kalsiyumdan oluşan kemik değil, işte yukarıda arz ettiğim değer, ilkedir!

Omurgalı insan..?!

İlkeli insan...

Omurgasız insan..?!

İş gelir dayanır, düşmanın bile omurgalısını, ilkelisini aratır insana!

Dostu geçtim de düşmanın bile omurgalısını ilkelisini bulsanız, sarılasınız gelir, sarıp bohçalayıp saklayasınız gelir!

Bilirim elbet, yokluktur değer bildiren, imrendiren, özleten!

İşte, o yokluktan mıdır nedir, özlüyor be insan..!

Dostu geçtim de çünkü dost kelimesi bile elini eteğini çekti dünyamızdan, düşmanın ilkelisini, omurgalısını özlüyor insan!

Sizi bilmem, eciş bücüş, yamuk yumuk doldu taştı benim etrafım!

Sadece etrafınızda olsa, alır başınızı gidersiniz!

Şimdilerde alıp başınızı gitseniz, gittiğiniz diyarlarda da önünüzü kesenler bu ilkesiz, değersiz, omurgasızlar..!

Asıl üzücü olan da bu gibi zamanlarda iki tip insan çıkar ortaya: biri az, diğeri istemediğin kaçamayacağın kadar çok.!

Çoğunluğu teşkil edenler, değersizlik, ilkesizlik, omurgasızlıktan yamuk yumuk, eciş bücüş olanlar!

Az bulunanlar ise, çoğunlukta olan ilkesiz, değersiz, omurgasızların yüklerinin altında bile, yürürken bacakları tir tir titrese de zerre esnemeyen, eğilmeyen, bükülmeyenlerdir!

Onlar, zerre eğilmezler, esnemezler, lakin kırılırlar!

Öyle kolay kolay kırılmazlar, lakin bir de kırıldılar mı tamirleri mümkün değildir onların !

Ağırlığın amansızlığına rağmen, düşmeden taşırlar hedefe, omuzlarındaki yükleri!

Hedefe ulaştıklarında, “Bu yükü taşırken …” diye de söze başlamazlar!

Taltif, taktir, makam beklemezler!

Çünkü, her şeye rağmen, yükün sahibi için çekmemişlerdir, o yükü!

Sadece ve sadece omurgasında sakladığı vicdanı için taşımışlardır..!

Demem o ki, bize dair sayısı az mı az o değerlilerimizi, gözümüz gibi koruyalım derim!

Hayata dair sadece kendi yüklerini değil, bize dair yükleri de taşıyan o omurgalıların değerini, bugünlerde evlere hapsolup,

korumaya çalıştığımız nefesimiz gibi koruyalım!

Mazallah, eciş bücüş olur öyle bir yamuluruz ki..!

Sürüm sürüm sürünürüz!

Hele, yalan dünyanın malı, makamı, mevkisi için ilkesizce, değersizce, omurgasızlaşıp eciş bücüş olup yamulanlar..!

Dün ajanslara bir haber düştü: “Resmi verilere göre, son 50 yıldır Dünya kendi etrafında döndüğünden günler de kısaldı.”!

Zaman kısaldı, omurgalı olmak lazım!

Size, rahmetli anamın bir sözünü daha diyeyim, “Oğul, ha bu köyün mezarlığında acından öldü” yazan mezar taşı yok!”...