Ahmet Yenilmez

Ahmet Yenilmez

Sahi niye…?

Evettt...!

Daha önce de yazdığım gibi, hemen hemen iki asırda denk gelecek çifte bir bayram yaşadık!

İki yetim öksüz Mustafa'nın, bizlere miras bıraktığı iki bayramı...

Ramazan Bayramı ve 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı...

Öyle bir zamanda denk geldiler ki, sanki bu bu zamanlarda yaşadıklarımızı yaşayacağımızı bildiler de "Bu yetim ve öksüzlere tek bayram yetmez " dercesine el ele geldiler!

Tarihi kronolojiye uyarak geldiler!

İlk önce, Mekke'nin Kureyş Kabilesi' nden Amine ve Abdullah 'ın oğlu Hazreti Muhammed Mustafa'nın (sav) hediyesi Ramazan Bayramı, peşinden Selanikli Zübeyde ve Ali Rıza Efendi'nin oğulları Gazi Mustafa Kemal'in hediyesi 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı...

Her ikisinde de en çok neşelenen çocuklardır, ama bu bayram çocuklar, Ramazan Bayramı' nda (Şeker Bayramı) topladıkları şekerlerle tatlanmış ağızlarının tadıyla, Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı' nı kutladılar.

Düşünsenize, kız çocuklarının diri diri kızgın kumlara gömüldüğü zamana hediyeydi Ramazan Bayramı!

1927 yılında yapılan nüfus sayımında Türkiye Cumhuriyeti Devleti' nin nüfusu 13 buçuk milyon, bunun 7 milyonu kadın ve çocuk, yaklaşık 3 buçuk milyonu çocuk! Bu yetim öksüzlere hediyeydi Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı!

Sizi bilmem, ama bu çifte bayram bana şu yaşadığımız zamanı, çifte çifte düşünmeye mecbur kılılıyor!

Yaşadığım şehri düşündüm, bu şehir ortasından deniz geçen tek şehir, dünyanın ayakta kalan tek en eski mabedi Ayasofya' yı bağrında dik tutan şehir İstanbul...

Bizzat, içinde yemek yemek şerefine nail olduğum TCG Anadolu'yu seyrettim bu şehrin Boğazı'nda...

Hani, şu yedi düvelin gözünü diktiği, lakin Hazreti Muhammed Mustafa'nın Mehmetçiklerinin geçilmez kıldığı İstanbul Boğazı...

Beylerbeyi' ne geldim , Sultan 2. Abdülhamid Han' ın son istirahatgâhı Beylerbeyi Sarayı!

Pek bilinmez, Gazi Mustafa Kemal Paşa yakın arkadaşı Salih Bozok'u ziyaret etme bahanesiyle, sık sık ziyaret edermiş Beylerbeyi Sarayı'nı!

Magazinel tarihin yalancısıyım, bir keresinde Abdülhamid Han'ın oğlu Abid Efendi'ye de keçi hediye etmiş!

Dostlarla sohbet için oturduğum boğaz manzaralı kafede bir haber aldım, sinema alanında istikbal vaat eden bir gencimizi uluslararası emperyalizme kaptırmıştık!

Çektiği film İstanbul Film Festivali 'nde gösterildi fark edilince de elin adamı kaptı.

Anadolu Bektaşileri'ni anlatan çok güzel bir belgesel çekmişti.

İçim daraldı, dostlarla ayaklanıp kalktığımızda dostumuzun biri, bu iki bayramın tevafuk edişinden etkilenip, bir iki poşet şeker torbacıkları dağıtmaya çıkıyor...

Yolumuzun üzerinde çocuk seslerinin istikametinden hızlıca uzaklaşıp dönüyor, "Verdin mi şekerleri" diye sorduğumda, "Suriyeliymiş..." cevabıyla karşılaşıyorum!

Ama, bugün bayrammm... Hem de çifte bayrammmm"...!

Daha dün deprem yıkıntılarının altında birlikte kaldılar, arkalarında yetim, öksüzler bıraktılar!

İki yüzyılda bir denk gelecek iki bayram bir arada...!

Daha bayram namazında omuz omuza durdunuz, belki de babasının ayaklarının ucuna alnınızı koydunuz!

Her ikiniz de yetim öksüz Hazreti Muhammed Mustafa'nın (sav) ümmeti değil misiniz?

Gazi Mustafa Kemal Paşa, 1905' lerde Suriye'de vatan toprağı için savaşmadı mı?

Sahi, kutladığımız bayramların hikayelerini biliyor muyuz?

Gelip tosluyorum, asıl içinden çıkamadığım beynimi kemiren suale, "Bu ümmetin, bu milletin çocuklarına hikayelerimiz niye anlatılmıyor?" !

Sahi niye...?