Ahmet Yenilmez

Ahmet Yenilmez

Sayın ağabeyim konuşmak için dil gerekmez mi?

Dün, kalemine, fikri alt yapısına, ideolojisine ve ideolojik mesuliyet duygusuna saygı duyduğum, bugün CHP’li bir büyükşehir belediyesinde önemli bir görevde olan, aynı zamanda da günlük bir gazetede köşe yazarlığı yapan bir ağabeyimin yazısını okudum.

Yazının başlığı, “Sahi bunları ne zaman konuşacağız?” !

Yazının başlığının, “oku beni” der cinsinden olması, müellifinin de çok iyi tanıdığım biri olmasından mütevellit yazıyı hemen okudum.

Genel itibarıyla, yüksek derecede çevre hassasiyeti içeren, Türk Milleti’nin müzmin hastalığı, “Kitap okumama” ya dikkat çeken bir yazıydı!

Hitap ettiği kesim ise Ülkücüler, Türk Milliyetçileri..!

Diyeceksiniz ki, Ülkü Ocakları Genel Başkanlığı yapmış, şimdilerde CHP’li bir belediyede önemli bir görevde, peki, bu nasıl oluyor?

Oldu, oluyor devran böyle devam ederse dahası da olacak gibi!

Bendeniz de yazının hemen hemen her satırına katılıyor, altına imza atıyorum!

Alın size yazıdan bir pasaj, “Evet, milliyetçiler olarak bir gün ağacı, kuşu, suyu, toprağı ve havayı konuşacağız!..”!

Bahsettiğim kişi, Ülkücü hareketin genel başkanlarından olup, özellikle de en ciddi konuları yüksek ve kaliteli mizah diliyle anlatmasıyla meşhurdur! Dahası yaklaşık 40 yıldır kendisini tanırım, özellikle de bir dönem haftalık bir gazetede yazı kahramanı “Yarım alim, gaddar zalim” tiplemesini tiyatro ya da dizi yapmayı çok istemiş ve kendisine de bu talebimi iletmiştim. Ancak, gerek mesuliyetinin verdiği mecburiyetten gerekse içinde bulunduğu şartlardan olsa gerek, kendisiyle bir türlü bu isteğimi gerçekleştirememiştik!

Yazı, oğlum Burak Alp’in de ilgisini çekmiş olacak ki, bana da okumam için yolladı.

Sizleri daha fazla merakta bırakmayayım, Ankara Büyükşehir Belediye Başkan Baş Danışmanı Sayın Servet Avcı’dan bahsetmekteyim.

Yazıyı okudum okumasına Servet Ağabey de sahi, bunları ne zaman konuşacağız?

Mesela, bu ülkede ödenekli bir tiyatro sahnesinde, “Kırılan Güller” tiyatro oyunu hiç oynanamadı, çünkü Ülkücü hareketin, bünyesinde tiyatro olan bir Belediyesi hiç olamadı!

Sayın Mehmet Karanfil’in yazdığı, “Kırılan Güller” tiyatro oyunu İzmir Buca Cezaevi’nde idam edilen Ülkücü Halil Esendağ ve Selçuk Duracık’ın şahsında Ülkücülerin çektikleri çileyi anlatıyordu !

Üstelik, Sayın Servet Avcı’nın genel başkanlığı döneminde de 67 vilayette, Avrupa’da defalarca da sahnelenmişti!

Sayın Servet Avcı’nın, “Sahi bunları ne zaman konuşacağız “ başlıklı yazısında bahsettiği başlıkların hepsi kültürün konusuna girmektedir.

Tiyatrosu olmayan, ideoloji, millet, devlet dilsizdir!

Çünkü, ideolojinin, milletin, medeniyetin, kültürün dili tiyatrodur, tiyatrosu olmayan ideoloji, millet, medeniyet, kültür de dilsizdir, kendisini anlatamaz dolayısıyla da anlaşılamaz, anlaşılmadıkça da içte ve dışta hep kavga ve çekişmeyle boğuşur! Bunun en güzel örnekleri de sol Marksist, Leninist, Stalinist örgütlerdir! Oy oranları bindeliklerle ifade edilecek kadar azdır, ama tiyatroda, sahnede hep onlar olduklarından dizilerde, filmlerde, programlarda hep onlar konuştuklarından millet de onları dinlemiş, 12 Eylül Darbesi dendiğinde Erdal Eren ‘i herkes tanıyıp, bilmiş, Selçuk Duracık’ı, idamından bir gün önce vücudunda morarmamış bir nokta kalmayacak şekilde işkence gören Halil Esendağ’ı kimseler bilememiştir!

Merhum Halil Esendağ ve Selçuk Duracık’ı anlatmaya çalışanlara en hafif ifadeyle, “Artiz işte” denmiş geçilmiş, adam yerine bile konmamışlardır !

Demem o ki Servet ağabey, Milliyetçiler konuşamazlar, çünkü Milliyetçiler dilsizler!

Demem o ki Servet Başkan, konuşmak için dil gerek..!