Ahmet Yenilmez

En son ne zaman, çocuklarınızla ve eşinizle birbirinize komik videolar göstermeden ya da internette gördüğünüz bir olayı anlatmadan, gülüşmelerle dolu herkesin yorgunluktan tükendiği eğlenceli bir gün geçirdiğinizi hatırlıyor musunuz? En son ne zaman, oğlunuzu veya kızınızı karşınıza alıp, o güne kadar edindiğiniz hayat tecrübelerinizden uzun uzun paylaşımlar yaptığınızı ya da babanızın veya annenizin yanına oturup, hayat tecrübeleri hakkında kendilerinden bilgi almak istediğinizi hatırlıyorsunuz? En son ne zaman, oğlunuz ve kızınızın arkadaşlarıyla ilişkileri, nerelere gittikleri, ne tür etkinlikleri yapmak için can attıkları, kimlerle neler görüşüp, kimlerle neler paylaştıkları konularına eğildiğinizi hatırlıyorsunuz? Ailenizin ellerinden düşürmedikleri telefonlara ne kadar erişiminiz var? O cihazlar yokken her şey göz önündeydi ve dar bir çevrede her şeyden haberdar olunurdu, şimdi ise hayat artık orada dönüyor. Bu durum, artık hayat tavsiyelerinin sosyal medyadaki fenomenler üzerinden yürüdüğü bir gerçeklik oluşturmadı mı? Eskiden mahalledeki öğretmenler bile, mahallenin sosyal yapısına eklemlenirdi. Artık, sosyal yapı kalmadı. Çocuklarımızı gün boyu ellerine teslim ettiğimiz bireyleri ne kadar tanıyabiliyoruz? Karşılıklı iki kelime etmiş insanlar olamadığımız yada mahallemizde birbirini tanıyan insanlar olamadığımız için, sosyal medyadan tanıdığımız kadarıyla ancak... Kanepeye uzanmış televizyondan veya telefondan haberlere, araba videolarına, komik videolara gömülmüş babalar, hatırlar mıyız kendi çocukluklarımızdan bir şeyler? Ya sosyal medya paylaşım yarışındaki anneler, siz neleri hatırlıyorsunuz...?

Nasıl mı geldik bu hale? Şu andaki orta yaş nesli, yıllarca aile bireylerinden bağımsız hikayelerle işlenen çizgi filmler ile büyüdü (Bu günkü durumda farklı değil). Yıllardır filmlerde cinsel içerikli sahneler pervasızca gösterilip, ahlaki değerler aşındırıldı. 90'lardan bugüne genç kadınlara hitap eden şarkılarda, kırın zincirlerinizi her şeyi özgürce kuralsızca yaşayın fikri, aşılandı. Dünya çapında, sosyal, ekonomik alandaki kadın hakları eşitlik savunmaları, çıplaklık ve yatak odası özgürlüğü metaforları ön plana çıkarılarak yapıldı. Aldous Huxley'in, Cesur Yeni Dünyasına doğru freni patlarcasına yürüdü dünya. Evlilikleri, koca olmayı, hanım olmayı öcü gibi gösteren gündüz kuşağı programları, arkadan desteği kesmedi.

Toplumun, geleneklerini unutmuş, prensipleri olmayan ve bencilliğe odaklı bir yapıya büründüğünün, ne kadar farkındayız? Erkekliğinin modern dünya tarafından baskılandığı ve yok edilmeye çalışıldığı ailedeki otoriteyi temsil eden baba figürü (çekirdekteki otorite figürü ya yumuşatılmış ya yok edilmiş ya da aileden uzaklaştırılmış olmalıydı); kadınlığın ve anneliğin en geri plana konduğu, en ön planda kariyer iş ve paranın gelmesi gerektiğine inandırılarak, erkeksileştirilmek için adeta yırtınılan anne figürü... Ortalık, tek ebeveynli aileler ile doldu taştı. Yakın gelecekte de iki babalı ve iki analı ebeveynli aileler saracak etrafı. Kadın ve erkek, yani anne ve baba rollerinin birbirine sokulması ile oluşan kimlik karmaşası ve sağlıksız bir çekirdek!

Aile kurumu dinamiklerinin yok edilmesinin son virajına girdik, diyebiliriz. Kurum tamamen ortadan kalkarsa bir daha bu kültürün kendiliğinden oluşması ve düzelmesi imkansıza yakındır. Ancak, bu şekilde çocuklar istenilen şekle sokulup, birilerinin arzu ettiği toplum oluşturulabilirdi. Yapılması planlanan Yeni Dünya Düzeni'nde aileye yer yoktu. Sadece komün bir yaşam ve onun yalnızlaştırılmış bireyleri... Eksikliklerden ötürü, psikolojik bozuklukları oluşan koca nesillerin, ecza endüstrisine kurban edilmesi... Bir adım ötesi ise, kişiliğini tamamen kaybetmiş dejenere olmuş toplumlar... Böylelikle oluşacak boşlukta, tek otorite, yani George Orwell'in deyimiyle, "Büyük Birader" in otoritesi olmalı ve onun dedikleri uygulanmalı. Haydi kalabilirseniz, kalın sağlıcakla.