Ahmet Yenilmez

Ahmet Yenilmez

Taharet Musluğu

İki farklı haber; biri, '' The Guardian'da yer alan habere göre, Hollanda Ulusal Arşivleri'nde konuşma yapan Başbakan Mark Rutte, geçmişin silinemeyeceğini, ancak yüzleşilebileceğini söyledi. Rutte, Hollanda'nın yüzyıllar boyunca köleliğin önünü açtığını, teşvik ettiğini ve kölelikten fayda sağladığını kabul etti''. Diğeri ise; "Belçika'daki siyasi partiler, ülkenin sömürge geçmişinden dolayı özür dilemesini tavsiye eden teklif üzerinde anlaşamadı.

Belçika'nın sömürge geçmişiyle yüzleşmesi için hazırlanan 128 maddelik teklif, bir anma günü ve sömürge geçmişi yılı ilan edilmesi, özellikle, 'hayvanat bahçesinde sergilenir gibi halka sergilenen siyahiler' gibi sömürge geçmişi mağdurları için anıt dikilmesi, arşivlerin taranması ve sınıflandırılması, bu konuda çalışmalara burs sağlanması, ırkçılık karşıtı ulusal eylem planı oluşturulması gibi başlıkları içeriyordu''.

Adamların arasında, hala kafatasçı, ırkçı olanları var. Ve günümüz dünyasında bir yerlerde hala ve hala ırkçılık had safhada! Bu ırkçılık sadece ten rengine özgü bir ırkçılık değil, İsveç'te kendisine insan bile diyemeyeceğim bir varlık, Kuran-ı Kerim'i yakmakta bir beis görmüyor. Böyle örneklere denk gelsek de, şunu söylemeden edemeyeceğim, geçmişteki ırkçı tavırlarıyla (yer yer hala sürmekte olan) yüzleşmek isteyen ve bu kamburdan kurtulmak isteyen bir çoğunluk da yok değil. Hollanda Başbakanı'nın samimi bir söylem içinde olduğundan şüphem yok, lakin Belçika Parlamentosu'nda hala bu tavrını sürdürmekte diretenler olduğunu da görüyoruz. Aslına bakarsanız, çok kolay bir şey değil geçmişte dedelerinin yaptığı zalimlikler için özür dilemek. Egoyu epey törpülemiş olmak gerekir, böyle bir özür için. Çünkü, böyle bir özrün ardından belki de milyonlarca dolar tazminat ödenmesine bile karar verilebilir. Tabi bu milyonlar, ne mağdurlara gider ne de dedeleri babaları mağdur olmuş milyonların içlerini soğutur. Gelişmekte ve değişmekte olan yeni dünyada, küçük de olsa bir adımdır hiç olmazsa.

Hazır Avrupa'dan ve Avrupalılardan söz açılmışken, bir başka dikkat çeken şey daha oldu.

Klozetin yıkama başlığıyla Katar'da ilk defa karşılaşan David Vujanic: "İngiltere'de/Avrupa'da sadece tuvalet kağıdı kullandığımız için kesinlikle dehşete düştüm. Bu şimdiye kadarki en iyi şey. Londra'ya döndüğümde yatırım yapacağım. Popom çok minnettar."

Hülasası, taharet musluğuyla tanışan İngiliz dostumuz bunun insan sağlığı ve konforu açısından ne kadar büyük bir buluş olduğunu dile getirmiş oldu. Bu konuda bizler açısından şaşırılacak hiçbir şey yok, hele ki ben hiç şaşırmıyorum. Evet, Avrupa medeniyeti bir çok açıdan Şark'ı geride bırakmıştır. Hangi konularda olduğuna girmeyeceğim, aklı başında biri bunu rahatlıkla gözlemleyebilir. Beni tanıyanlar bilir, hiçbir zaman Avrupa özentisi olmadım neysem oyumdur. Lakin, bu adamların bir çok önemli konuda ileri oldukları gerçeğini değiştirmez. Tabi, bunun belli bir tarihten sonra olduğunu da çok net bilir ve sahnede bazı oyunlarımda bunları ifade de ederim. Mesele, 1200'li yıllarda Kayseri'de Anadolu Selçuklu Hükümdarı I. Gıyâseddin Keyhüsrev tarafından kız kardeşi Gevher Nesibe Sultan adına, GEVHER NESİBE DÂRÜŞŞİFÂSI ve TIP MEDRESESİ kurulduğunu ve bu tıp fakültesinde akıl sağlığı yerinde olmayan insanları tedavi ettiklerini öğreniyoruz (ki o yıllarda Avrupa'da akıl hastalarını içlerine şeytan kaçmış diye nitelendirdikleri için, yakıyorlardı)! Yapılan kazılarda dikkati çeken bazı buluntulara dayanarak, binaların yakındaki bir hamamdan getirilen buharla alttan merkezî bir sistemle ısıtıldığı düşünülüyor! Revaklara açılan küçük odalarda öğrencilerin kaldığı, derslerin yazın büyük eyvanlarda yapıldığı, ayrıca bu eyvanların dışarıdan gelen hastaların muayeneleri için de kullanılmış olduğu sanılıyor. Sivas'taki Keykâvus Dârüşşifâsı'nda, başhekim ve başhekim yardımcıları ile en az iki dahiliyeci, iki cerrah, asistanlar ve bir eczacının çalıştığı kabul edilmektedir. Gıyâsiyye'de hocalar tarafından öğrencilere felsefe, din ilimleri, Arapça ve Farsça, anatomi, fizyoloji dersleri verilmiş, Ebû Bekir Er- Râzî ve İbn Sînâ' nın eserlerinin yanında devrin en önemli tıp kitaplarıyla eski Yunan ve Roma kaynakları, özellikle de Hipokrat ve Galen'in Arapça'ya tercüme edilmiş eserleriyle, onlara karşı yazılmış olan reddiyeler okutulmuştur. Klinik eğitim ise Şifâiyye'de hasta başında yapılmıştır. İleri sınıflardaki öğrencilere, "Dânişmend" denildiği ve bunlara diğer öğrencilerden farklı ödeme yapıldığı bilinmektedir. Yani sevgili okurlar, aslında biz, yani Şark, zamanının çok ilerisindeydi, lakin ne olduysa Şark'ta zaman durdu ve bu duruş, öylesine büyük bir geri kalmaya sebebiyet verdi ki...! Her Müslümana ve her Türk'e düşen görev ise, şikayet etmeden, çalışarak ama çok çalışarak, sadece kendimizin konfor alanını düşünmeden gelecek nesillerimize güzel bir yaşam bırakmak, insanca yaşanılan, aklını, fikrini kiraya vermeyen nesiller istiyorsak, kendi medeniyetimiz için çok çalışmalıyız.

"Devler gibi eserler bırakmak için, karıncalar gibi çalışmak gerekir''. (Necip Fazıl Kısakürek)

Hayırlı Pazarlar efendim.