Ahmet Yenilmez

Ahmet Yenilmez

Yalnız Ve Güzel Ülkem

Bazılarınız bilir bazılarınız bilmez, lakin bendenizin bir de yapımcı-prodüktör tarafım var. Tiyatro oyunlarımızın yanı sıra, televizyon ekranlarından bir çok dizi ve belgeseli, Yenilmez Sanat Merkezi imzasıyla seyircilerimizle buluşturduk. Türkiye'de yapımcı olmanın bir çok caydırıcı tarafı da yok değil, sadece Türkiye'de değil, Dünya'nın bir çok ülkesinde yapımcı olmak meşakkatlidir. Bunun bir çok sebebi var, kalifiye eleman eksikliğinden tutun da, sizin hayaliniz olan bir projeye ekibinizde çalışan pek çok arkadaşın içinde bulunduğu işe, sanata, hayata bakış açısına kadar daha pek çok etken sayılabilir. Öyle ki, filmin senaryosunu okumayanlara bile rastlamak mümkün! Maalesef, sektörümüzün böyle handikapları mevcut. Hal böyle iken, sizin kafanızda kurduğunuz filmin ortaya çıkması zaten çeşitli zorluklar varken, daha da zor hale gelir. Bunu bir çok defa deneyimlemiş bir yapımcı olarak, sektörün daha pek çok yol kat etmesi gerektiğine inananlardanım (en fazla dizi ihraç eden ülkelerden biri olmamıza rağmen).

Bu yazıma yapımcılığın zorluklarından bahsetmek adına başlamadım, hızımı alamayıp, içimi döktüm biraz. Bu konuları düşünmemi sağlayan şey, bildiğiniz gibi artık hayatımızda sadece Tv kanalları yok, son 6-7 yıldır hayatlarımıza adına, "Dijital Platform" denen, seçenekler de eklendi. Bu dijital platformlar, bizlere seçenekler yaratırken, bir yandan da sektöre ciddi değişiklikler getirdi. Dijitale iş yapma (dizi, film) hevesi, sektörde yer alan herkesin malumu. İnanın, sektörde herkesin koltuğunun altında, dijitale yapma hevesiyle bir senaryosu var. Tabi her şirketin bir politikası olduğu gibi bu platformların da belirli kriterleri var. Şuna inanıyorum ki, bu platformların ülkelere göre şartları değişkenlik gösteriyor. Çok başarılı işler olduğundan şüphem yok (çoğunluğu zaten daha önce çekilmiş, o platformlara özel olmayan işler). Lakin, bu platformlara özel yapılan işlerde gördüğüm kadarıyla bir vasatlık hakim. Bu konuyu gençlerle ( meslektaş olduğum için özellikle evlatlarımla) konuştuğumuzda ortaya çıkan tablo şöyle, "Ancak bilerek bu kadar kötü yapılabilir" oluyor. Ben zaten izleyemiyorum, lakin gençlerin bahsettiği şeyleri duyunca inanın küçük dilimi yutacak gibi oluyorum! Bir klişe vardır, "oyuncular böyle işlerde oynamasın kardeşim'' diye. Bu bir çözüm değil arkadaşlar, bir oyuncu ekonomik olarak rahat durumdaysa, biraz da seçici olabilmek gibi şanslıysa reddedebilir, vasat bir senaryoyu. Lakin, onun yerine yeni oyuncuyu bulmak, inanın beş dakikayı bulmaz. İnsanlara bu sebepten dolayı kızılabilir mi peki? Tabii ki, kızılamaz. Herkes, hayatta kalma mücadelesi veriyor. Ayrıca, ana akım kanallarda çekilen diziler harika da dijitaller mi bozuyor sadece, diye sorabilirsiniz. Cevap olarak, kesinlikle haklısınız, derim. Bu konular yıllardır sektörün kanayan yaraları, ancak kolay çözülebilecek yaralar değil. Bazıları da, "Alan razı veren razı kardeşim'' diyor. Bu söyleme de çok karşıyım. Şunu unutuyor insanlar, halka ne verirsen halk onu bir sünger gibi içine çeker. Sakın yanlış anlaşılmasın, bahsettiğim şey, ahlakla ilgili şeyler değil, o evreyi aşalı yıllar oldu. Ne söylediysek, aynı tas aynı hamam devam etti. Gördüğümüz kadarıyla pek fazla şikayetçi olan da yok gibi. Peki, medya bu kadar güçlü iken, filmlerin, dizilerin insan üzerindeki etkisi aşikar iken, dizi senaryolarının belli başlı fikirleri, zihinlere tohum ekmeye çalışmayacaklarına inanmak saflık olur. Bu konulara, artık ilkokul seviyesindeki çocuklar bile, hakim. Her şey bu kadar göz önünde gerçekleşirken, biz ne yapabiliyoruz peki? Koca bir hiç! Konuşuyoruz, anlatıyoruz, lakin kendi yankı odalarımız da seslerimiz yankılanmaktan öte gitmiyor. Biz bağırmaya, söylemeye devam edeceğiz. Belki bir gün diye, ümit etmeye devam.

Bu dijital platformlardan biri (Disney Plus) "Türk'' içeriklerini (dizi, film, belgesel) platformdan kaldırmış ve artık kullanıcılar bu içeriklere ulaşamıyorlar. Herkes, acaba bir altyapı problemi, sürücülerde bir problem mi var diye tezler yürüttü. Bir tez olmaktan ileri olan bir durum vardı, o da şu; Amerika Ermeni Ulusal Komitesi (ANCA) yaptığı paylaşımda Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'e açıkça hakaret ederek, Atatürk dizisinin çekilmesi sebebiyle platforma karşı bir linç kampanyası başlatmıştı. Evet, Disney Plus, Cumhuriyetimizin 100. Yılına özel bir Atatürk dizisi yaptı ve yayınlanmasına az bir zaman var, diye biliyorum (fikir ve zihniyet olarak yabancıların elinden bir Atatürk ve Kurtuluş Savaşı dizisinin nasıl olacağını çok çok merak ediyorum. 100. yılda Dünya çapında bir Kurtuluş Savaşı filmi yapamamamız da bizim ayıbımız olsun. Dünya çapında büyük prodüksiyonlu olmasa da bizim bir sürprizimiz var). Amerika'daki Ermeni arkadaşlar yine rahat duramayacak bir konu bulmuşlar ve ortalığı velveleye vermişler. İşin ilginç olanı ise, Ermeniler bu açıklamayı yaptıktan bir gün sonra Türk içeriklerine ulaşılamaması dedikodulara sebebiyet verdi. Son kontrollerim de ise, OdaTV'ye konuştuğu söylenen Disney Plus yetkilisi, "Global olarak bir strateji. Bu Türkiye'de de uygulanıyor. Lokal içerikler üzerinde bir strateji uygulanıyor. 30 Haziran itibariyle şu ana kadar yayınlanan yapımlar platformdan kaldırıldı. Hali hazırdaki içeriklerin akıbeti de önümüzdeki dönemde belli olacak" açıklamasında bulundu. Bu konular aslında sektör içinde bilinen ama, "Bir gün olur da bu platformlardan biri ile iş yaparım aman sesimi çıkarmayayım'' diyen insanlarla kaynıyor. Maalesef hayat böyle, bazı şeylerden korkarak yaşıyor bazılarımız. Gerçek olan şu ki, bu platformlardan birine bir iş yapacaksanız ( istinaslar kaideyi bozmaz) onların belli başlı size dikte ettikleri ince nüansları senaryoya eklemeniz ŞART! Bu tekliflere yanaşmadığınız takdirde o iş birliğini yürütebilmenizin imkanı yok! Bu ince nüansların neler olduğunu merak ediyorsanız, biraz göz gezdirirseniz, bu platformlarda ne demek istediğimi onuncu dakikada anlarsınız, her şeyi de söylemeyeyim. Evet, çok büyük şirketler bunlar, onlarla savaşmaya kalkmak yel değirmenlerine kılıç sallamaktan farksız, lakin bilmem kaç binlik Ermeni lobisi bir baskı unsuru olabiliyorsa, milyonlarca Türk'ün de bir baskı unsuru ol(a)maması bizim utancımız ve bu utanç devam edecek gibi gözüküyor.

Dikkatimi çeken bir şey daha var ki, o da Disney Plus'a her ay para ödeyen üyelerin hukuki olarak bir haklarının olup olmadığı. Çünkü, anlaşıldığı kadarıyla hiç Türk içeriği kalmamış, gelecek olan içeriklerin akıbetleri de belli değilmiş (Atatürk dizisini yayınlacaklarMIŞ ). Peki, herhangi bir indirim söz konusu mu, bilmiyorum. Tüketici hakları bu konuya eğilmeli, insanımızın hakkını korumalı. İçeriklerin kaldırılması işine biri daha çok sinirlenmiş, son zamanların kanaat önderi sevgili kardeşim Şahan Gökbakar (nam-ı diğer Recep İvedik) demiş ki; Milyonlarca seyircimizin biz yalnızca bu platformdayız diye Disney+'ya üye olduğunun farkındayım. Ve kendimi mahcup hissediyorum. Hepinizden özür diliyorum. Böyle bir kararı bu kadar keyfe keder, seyircisine tek açıklama yapmadan alan ve üyelerini bu kadar umursamayan Disney Plus'ın yaptığını çok yanlış buluyorum. Bazı kararlar alırken, önünü arkasını iyi düşünmek gerek bazen... Hayırlı Pazarlar efendim.