Ahmet Yenilmez

Ahmet Yenilmez

Aslolan Montrö mü?

Gelişmeler, zaman, zamanın anlamlandırdığı mekanlarda, ister istemez değişimi zorunlu kılar. Zamanın taşıdığı olaylar, mekanı anlamlandırır ve mekanın içerisindeki her şey de zamanın taşıdığı bu olayla birlikte değişime uğrar.

Değişmeyen tek şey, değişimin kendisidir ya, işte tüm olan bitenler aslında tam da budur.

Bir de zamanın, mekanlarda yaşattığı bazı olaylar da vardır ki, gelecekteki değişimlerin adeta bir kuluçkası görevini görürler. İlk etapta gelişinde sunulan sebepler ile zaman içinde karşımıza çıkan sonuç arasında çok büyük farklılıklar vardır.

Bahsettiğim ne mi?

Mesela, AB yani Avrupa Birliği ile olan münasebetimiz..! Yarınki tarih itibarıyla bundan tamı tamına 34 yıl önce dönemin Devlet Bakanı merhum Ali Bozer tarafından, o dönemki adıyla AET'ye tam üyelik başvurusunda bulunduk (14 Nisan 1987), oysa bizim bugünkü AB ile münasebetimiz, hemen hemen AB 'nin AET olduğu ilk zamanlara 12 Eylül 1963'e dayanır.

Zamanın taşıdıklarıyla içerisinde yaşadığımız mekan, yani vatan coğrafyamızda içimizde ve dışımızda yaşadıklarımız da göz önünde tutulduğunda, AB ile olan durumumuz ortada!

İsterseniz, olana bitene yaşadığımız sadece iki olay üzerinden bakalım.

Biz hala serbest dolaşımı konuşurken, binlerce, on binlerce, bebek, yaşlı, kadın, erkek demeden katleden eli kanlı bebek katili PKK terör örgütü katilleri, ellerini kollarını sallaya sallaya Avrupa'da serbestçe dolaştılar, temsilcilikler açtılar, muhatap buldular! Türkiye, Ortadoğu coğrafyasında Türk Milleti ve İslam ümmeti üzerinde Avrupa ile planlar yaptılar, uyguladılar ve uygulamaya da devam ediyorlar!

Siyasilerimizle, sanatçımızla, entelektüelimizle biz ne yaptık?

Siyasilerimiz sadece ne kadar mal satarız, ne kadar kredi ve yatırım alırız, entelektüellerimiz insan hakları (nasıl bir insan haklarıysa, hakkı aranan, insandan sayılan sadece Türk Askeri'ne kurşun sıkanların hakları oldu), sanatçılarımızdan da kimisi NOBEL için taklacı güvercinliğini geçti, kimileri de Eurimages 'den destek alabilmek için Türk Milleti'ne, İslam değerlerine küfür dolu senaryoları ile kapılarında dilendiler!

Netice..?

15 Temmuz Başarısız İşgal Girişimi'nde yaşadıklarımız!

Dünyadaki tek Gazi ünvanlı meclisi bombalayanlar, millete kurşun sıkanlar, bugün Avrupa'da dümenlerinin başındalar!

Emir nereden verildi?

Okyanus ötesinden, NATO'da stratejik ortağımız (!) ABD sınırları içinden..!

Bizim ortağı olduğumuz silahları bize vermeyip, binlerce tıra doldurup, düşmanımız PKK'ya verdiler, veriyorlar, gidişat gösteriyor ki, verecekler de!

Durun daha, 15 Temmuz Başarısız İşgal Girişimi Davalarının, ülkemizdeki süreçleri tamamlanmak üzere, belli ki maşalar davaları, ağa babalarına, yani Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne taşıyacaklar!

Nereden mi anladım ya da duydum..?

Hala da anlamayan varsa, vay halimize zaten!

Bütün bunları yazma sebebime gelince...

Son günlerde, cübbeli amiral derken, 104 amiral derken, Montrö anlaşması üzerinde, herkes veryansın ediyor!

Ağalar, beyler, erenler ve dahi her şeyin en iyisini bilenler!

Montrö de dahil her anlaşma, zamanın mecburiyetleriyle yapılıp, daha sonra da karşımıza bir başka darbe ile çıkmakta, farkında mısınız? Her geçen gün ya da günler sonunda, iş geliyor beka meselemiz oluyor, farkında mısınız?

Oysa, bizim medeniyetimizin, kültürümüzün dayattığı, bizzat yaşayarak, tecrübe ederek yazdığımız sözleşmelerimiz var ve bu sözleşmelerimizi ne kimse konuşuyor ne de umursuyor!

İşin en acı yanı da şu ki, en nihayet iş geliyor, işte o sözleşmelerimize dayanıyor, kurtuluşumuzu da işte o sözleşmelerle sağlayabiliyoruz!

Mesela, Milli Mücadele..!

Aklımızı başımıza toplasak, akletsek de asıl bizi bir arada tutan sözleşmelerimizi bir konuşsak!

Aksayanlar neler, güçlendirilmesi gereken nereler, onu konuşmanın zamanı geldi de geçiyor! Eğer bunu bir an evvel yapmazsak, Kanal İstanbul olmak üzere bir çok hamlemiz, bırakın dışarıdakileri, içimizdekilerle uğraşmaktan sakamete uğrayacaktır!

Vesselam...

Akledenler, İslam Ümmeti niyetlerimiz kabul olsun...