Ahmet Yenilmez

Ahmet Yenilmez

Allah beyliğini kutlu kılsın

"Ey oğul! Beysin… Bundan sonra öfke bize; uysallık sana, güceniklik bize; gönül alma sana, suçlama bize; katlanma sana, acizlik bize, yanılgı bize; hoş görmek sana, geçimsizlikler bize, çatışmalar bize, anlaşmazlıklar bize; adâlet sana, kötü göz, şom ağız, haksız yorum bize; bağışlama sana. 

Ey oğul! Bundan sonra bölmek bize; bütünlemek sana, üşengeçlik, uyuşukluk bize; uyarmak, gayretlendirmek, şekillendirmek sana. Ey oğul sabretmesini bil, vaktinden önce çiçek açmaz. Şunu da unutma: İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.” 

Öyle insanlar vardır ve öyle söz söylemişlerdir ki, söyledikleri belge olur, nesilden nesle aktarılır. Buna en güzel örneklerden biri de, bundan tam 23 yıl önce (26 Şubat 2017) ebediyete uğurladığımız merhum Tarık Buğra’nın büyük eseri ‘’Osmancık’’ romanında yer alan yukarıda arz ettiğim satırlardır. Osmanlı İmparatorluğu’nun kuruluşu, merhumun romanındaki bu satırlarla anlatılır ve anılır olmuştur. Bir başka ifadeyle, tarihe adeta belge olarak geçmiştir! 

Anlatılan odur ki: Osman Bey, Şeyh Edep Ali’nin dergâhına gelir nasihat alır, destur ister, ancak Şeyh Edep Ali kalmasını isteyince o gece misafiri olur. İşte ne olursa o gece olur ve Osman Gazi bir rüya görür! Böyle bir rüyayı dünya kuruldu kurulalı sadece o görmüştür! 

Merhum Tarık Buğra’nın hayal dünyasında doğan bu rüyada bir çınar ağacı büyür ve o çınarın kolları bütün bir kâinatı sarar, koskoca bir cihan imparatorluğudur bu, Osmanlı İmparatorluğu! 

Her şeyin elbette bir sonu vardır baki olan yalnız Allah! Osmanlı da ihtiyarlar, güçsüz düşer, gün gelir Trablusgarp’ta yakasına sarılırlar, gün gelir Balkanlar’da paçasına sarılırlar, nihayetinde de, bundan 102 yıl önce yedi düvel toplanır Çanakkale’de, şah damarına çöker! 

Bu tarihi vakalarda bendenizin içini sızlatan okudukça da hüngür hüngür ağlatan Medine’nin terk edilişidir! Fahrettin Paşa’nın 2 yıl 7 ay süren destansı savunması da yetmez. Direniş boyunca Medine'de bulunan Hilal-i Ahmer gönüllüsü Feridun Kandemir, Osmanlı askerlerinin Medine'den ayrılışını hatıralarında şöyle anlatır: “Kimi kolsuz, kimi bacaksız kalmış askerlerin, birbirlerine sokulup yardım ederek halsiz, mecalsiz bir durumda, son defa Haremüşşerif'i ziyaretle Ravza’ya yüzlerini sürerek dualar ede ede yaptıkları veda, görülecek şeydi. İngiliz altınları ile beslenerek Türk'e diş biler hale getirilmiş bazı sözde Araplar bile bu manzara karşısında göz yaşlarını tutamamışlardı. Bizimle beraber Medine'de kalıp aylarca süren muhasaranın her türlü sıkıntısını çekerek açlığına bile katlanan yerli Araplarsa tam bir matem havası içinde hüngür hüngür ağlıyorlardı.’’ 

Büyük bedeller ödenerek Anadolu yangın yerinden kurtarılıyor ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti kuruluyor! Bugün hala dünyanın neresinde bir aç, açık, garip, guraba varsa Türkiye Cumhuriyeti Devleti doyurup, giydirmeye devam ediyor! 

Merhum Tarık Buğra’ya rahmet dilediğimiz bu günde, ölümün olduğu bu dünyada doğumların da var lığını unutmayalım, 63 önce bugün (26 Şubat 1954) İstanbul Beyoğlu ilçesi Kasımpaşa semtinde Erdoğan ailesi yeni bir evladını kucaklamıştı: O bebek, bugünlerde  ”Yeni Türkiye”  hayalini ilan eden Türkiye Cumhuriyeti Devleti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dı! 

Sayın Cumhurbaşkanımızın son Medine ziyaretinde, Mescid-i Nebevi’de, -yanında Genelkurmay Başkanımız Sayın Hulusi Akar’ın da olduğu-  namaza durduğu anın fotoğrafı yayınlandı! Bu fotoğrafı gördüğümde Fahrettin Paşa’yı, müdafaayı sona erdirmeye ikna eden VI. Mehmet’i hayal ettim bir an, Sayın Cumhurbaşkanımızın omuzlarındaki yükün ağırlığını gördüm! 

Doğum gününüz kutlu olsun Sayın Cumhurbaşkanım! Size bu gününüzde, merhum Tarık Buğra’nın ‘’Osmancık’’ eserinden bir bölüm arz etmek istiyorum: 

“Ey oğul! Yükün ağır, işin çetin, gücün kıla bağlı Allahu Teâla yardımcın olsun, beğliğini kutlu kılsın; hak yoluna yararlı kılsın; ışığını parıldatsın, uzaklara iletsin; …”