Ahmet Yenilmez

Ahmet Yenilmez

Allah'ım bize idrak etmeyi nasip et!

Hemen hemen bütün dinlerde yaratıcının insan için, “Benim en büyük mucizem” dediğini görürüz.
Dünyanın, kainatın en değerlisi, enlerin enidir insan!
Yaratıcı, bu en büyük mucizem diye yarattığının emrine de her şeyi vermiş, üstüne de tüm yarattıklarına vermediği bir şey daha katmış, “Akıl”!
Yetmemiş, o en büyük mucizesi için bir de kılavuz yollamış, o kılavuzda da,“Akletmez misin” diye sık sık ikazda bulunmuş!
Hayatımızda yaşadığımız her bir olumsuzlukta da, “Ah benim akılsız başım” demez miyiz?
Aklın, bilgiye giden bir yol olduğunu, bilginin de emekle birleşmesiyle doğruya ulaşılacağını bilemediğimiz bir hayat yaşamaktayız!
Sınıfta ders dinlemeyen, ders çalışmadan sınava giren bir öğrenci gibi yaşamaktayız  hayatı!!
Bu durumda da, ya kopya çekeceğiz, yani rüşvet, iltimas, hile, yalan dolan yapacağız ya da şıklar arasında atmasyon yapacağız!
Bir de kopya çekerken yakalanıp tümden rezil olmak da var!
Diyelim ki yakalanmadın, ya kopya çektiğin kişi de yarım yamalak bilgiyle cevaplıyorsa soruları, işte o zaman yandın ki ne yandın!
Doğruda değil, yanlışta yakalanmış olacaksın!
Tıpkı falan hoca Efendi, falan şey, falan önder, falan lider peşine takılmalarımız gibi...
Buyurun, daha yakın zamanda 17 Ağustos 1999’da büyük bir deprem yaşadık, yetimlerin, öksüzlerin, anaların, babaların gözlerindeki yaş henüz kurumadı!
Peki aradan geçen zamanda ne yaptık?
Sayayım mı?
Kaçak araziye veya dere yatağına ev adına yaptığımız ucubeye göz yummayan belediye başkan adayına oy vermedik, kim imar affı çıkarmayı vaat  ettiyse ona oy verdik!
Alan memnun satan memnun!
Sonuç, azıcık sallandık mı o kullanmadığımız aklımız da başımızdan gidiyor, çaresiz kaderimizle baş başa kalıyoruz!
Bakınız, aklını kullanıp bilgiye ulaşıp emek veren deprem ülkesi Japonya’ya, hemen hemen her saat başı sallanıyor, ama hiçbir Japon’un aklı başından girmiyor, çünkü o aklına sıkı sıkı sarıldığı  için aklı nereye gidiyorsa o da aklıyla gidiyor!
17 Ağustos 1999’daki depremde çare diye sarıldığımız makinaların markalarına  baktık mı hiç?
O markaların sahibi ülkelerde deprem hemen hemen olmuyor, dahası depremin şiddetini ölçen aleti icat eden ülkelerde neredeyse hiç...
Peki kendine fayda sağlamayan bir icadı neden yapıyorlar dersiniz?
Tabii ki, aklını kullanmayan akılsızlardan kazanmak için!
Sadece deprem değil, deprem sadece yaşadığımız akılsızlıklarımızdan birisi!
İstihdamdaki nüfusunun  % 80’i mesleksiz olan bir ülke nasıl üretim yapacak?
Üretmeyen ülkenin ekonomisi nasıl düzgün olacak ki?
Dolayısıyla da  üretmeyen insan mağdur insandır!
Mağdur insan mahkum insandır!
Mahkum insan da köle insandır!
Köle insanların ülkesi de bir çok alanda bağımsız değildir, dolayısıyla o ülke tam bağımsız değildir!
Tam bağımsızlığın yolu akletmekten geçer!
Herkes kullandığımız, tükettiğimiz ürünlere bakarsa, ne demek istediğim daha iyi anlaşılacaktır!
Hülasa, tam bağımsız olamayan ülkelerde de tesadüfen yaşanır!
Dilimizde bir söz vardır, “Allah akıl ihsan etsin”, oysa Allah daha yaratırken akıl ihsan etmiş bir de o aklı nasıl kullanacağımızı anlatan bir kullanma kılavuzu yollamış, içinde sık sık, “Aklet” diye  ikaz da etmiş!
Haydin hep beraber dua edelim!
Allah’ım bize idrak etmeyi nasip et!