Ahmet Yenilmez

Ahmet Yenilmez

Asıl virüs Korona değil!

Öğünmek gibi olmasın da bendeniz ülkemizin seçkin üniversitelerinden Dokuz Eylül Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İşletme Bölümü’nden mezun oldum. Her ne kadar öğrencilik hayatım yirmi yıla dayansa da sürenin uzaması tembel bir talebe olmamdan ziyade, tiyatro virüsünün vücudumu zapt edip, aklımı hegemonyası altına almasından oldu!
Bu tiyatro virüsü öyle menem bir virüstür ki, insanlığın en eski virüslerinden olup, hala aşısı bulunamamıştır, insanlık tecrübesi de gösteriyor ki, bulunamayacak da..!
Tiyatro virüsü bulaşmaya görsün, artık bu hastalığı bir yaşam şekli haline getirip, hastalık sizi nereye ve nerelere sürüklerse peşi sıra gitmek zorunda kalırsınız!
Bütün bu yazdıklarım şaka değil, yaklaşık 35 yılı profesyonel olmak üzere 40 yıllık bir tecrübenin ifadesidir!
Bendeniz tedrisatımı, Dümbüllü, Cüneyt Gökçer,  Cevat Fehmi Başkut, Haldun Taner, Brecht, Shakespeare ile tamam etmeye çalışırken, hatta Cevat Fehmi Başkut’un, “Ölen Hangisi” eserindeki “Reşit Ahmet Forsaoğlu” rolüyle “En iyi erkek oyuncu ödülü” alıp keyfini sürerken, karşıma birdenbire Adam Smith, Keynes çıktı!
Ne demiş , Adam Smith, “ laissez faire, laissez passer”!
Yıllarca Almanca dersinden öğretmenler kurulu kararıyla geçmiş biri olarak, üstelik de Latince olan bu sözden ne anlayabilirdim ki!
Sonradan öğreniyorum ki, herkesin itibar ettiği, bendenize ise ilk karşıma çıktığı andan itibaren İzmir gevreğinden (Simit) başka bir şey hatırlatmayan bu zat, “Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” demişmiş, bize de feraha çıkmanın anahtarı budur, diyerek anahtarı elimize vermeye çalıştılar!
Sözün Latincesi değil de Türkçesi, insana o yaşta çok da cazip geliyor(!) Düşünsenize istediğinizi yapmak, üstelik de sorgu suale muhatap olmadan bütün kapılardan geçmek!
İşte, o gün bugündür ben bu söze acayip kıl kaparım, şimdi düşünüyorum da belki de öğrencilik süremin bu kadar uzamasının altında yatan sebep, bu söz olmasın..?!
Öyle ya,  o yaşına kadar, “edepli ol, öyle her aklına geleni yapma, her diline geleni deme” öğretisiyle yetişmiş biri, bu sözden nasıl çekinmesin, temkinli olmasın..?
Bir de öyle her kapıdan girmeyi bırak, “Bir kapının önüne geldiğinde içeriye öyle haldır huldur girme, önce kapıyı vur içeriden, ‘gir’ denirse girersin” diyen İlkokul öğretmenim Osman Kurucu..!
Her yaz gittiğim Kur’an Kursu’nda, “Kul her girdiği kapıdan çıkarken hesap verecek” diyen, merhum Yaşar Karakaya Hocam..!
Yaşım ilerleyince anladım ki, orijinal adı, “laissez faire, laissez passer” Türkçesi, “Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” virüsü, artık tüm dünyayı sarmış,  hem de öylesine sarmış ki, bir çırpıda milyonlarca insanı öldürmüş ve hala da öldürmekte!
Gittiği diyarların altında üstünde ne varsa yok etmiş, Eşrefi Mahlukat denen insanların ayaklarına boyunlarına prangalar vurup, af buyurun hayvan pazarı misali pazarlarda satmış!
Eskiden, “keşif” adı altında yelkenli gemilerle gidip, iliklerine kadar emip yok ederken, şimdilerde de yeni icatlarıyla insanları oldukları yerde daha masrafsız üstüne de tonlarca para alarak, kanlarını emip yok etmekte!
Baksanıza, adını çıktığında duyduğumuz virüsler dünyada cirit atıyor!
Kuş, dana, derken şimdilerde de Korona..!
İki kuruşluk maskeler, iki üç  liraya çıkmış vaziyette, o da bulursanız..!
“laissez faire, laissez passer” virüsü sadece öldürürken, şimdi mutasyon geçirip nebbaşlığa soyunmuş vaziyette!
Dün, kuş, dana, domuz virüsüne çare bulunduysa, bugün Çin’de ortaya çıkan Korona Virüsüne de çare bulunacaktır!
Aslolan, “laissez faire, laissez passer” virüsüne çare bulmak!
Bu virüse çare bulunamazsa, insanlık kayıp olacak!