Ahmet Yenilmez

Bendeniz ülkemizin Doğu Karadeniz Bölgesi Ordu ili Karaağaç Köyü, Pehlivanoğlu sülalesinden Tevfik’ten olma, Ahçıoğlu sülalesinden Fikriye’den doğma Ahmet Yenilmez... Namı diğer Kara Ahmet... 

En kısa, en yalın şekliyle sizlere kendimi tanıtmaya çalıştım. 

İnsanın kendisini tanıması, tanımlaması ve tanıtması, çok kolay gibi görünse de hiç de kolay değil! 

Bu basit gibi görünen hadiseyi başaramadığımızda kim olduğumuzu da bilememiş aidiyet, mensubiyet duymadan adeta kimliksiz, dolayısıyla da kişiliksiz bir hal alır, onun üzere yaşarız! 

Bugün İslam coğrafyası bunu tamamen etiket üzerinden yaptığındandır ki, aidiyet ve mensubiyet duymamakta, kolay manipüle edilmekte, kolay parçalara ayrılmakta, dolayısıyla da düşmanlarının fazla da emek vermesine gerek kalmadan birbirlerini boğazlamakta, her bir Müslüman huzuru mahşere adeta kardeş katili olarak gitmekte! 

İşte, kırk yıldır binlerce insanımızın canına sebep olan PKK belası...! 

İşte Yemen...! 

O kadar çok ki...! 

Bütün bunlar neden oluyor da bizim canımız yanıyor, yandıkça da nesillerimiz ve istikbalimiz yanıyor? 

Kendimizi tanımamamız, tanımlayamamamız ve tanıtamamamızdan! 

Kim bizi tanımak, tanımlamak istiyorsa biz de kendimizi o şekilde tanıyor, tanımlıyor pozisyonumuzu da ona göre alıyoruz! 

Bakınız, uluslararası pozisyonlarımıza, kendimizi tanımak, tanımlamaktan ziyade bizi kim nasıl tanıyıp tanımlıyorsa biz de ona göre pozisyon almak mecburiyetinde kalmışız! 

Kim olduğunu tanıyan, tanımlayan liderlere sahip olunca kendimizce pozisyonlar alsak da daha sonrası getirilemediği içindir ki, yine başkalarının dümenine göre hareket etmişiz! 

Merhum Sultan II. Abdülhamid Han Osmanlı’nın son döneminde bu tanıma ve tanımlamasıyla pozisyon almaya çalışmış nihayetinde başına gelmedik kalmamış! 

Devamında, I. Dünya Savaşı, derken Çanakkale en nihayet de en kaliteli insan kaynağı vatan toprak kaybedilmiş! 

Peşinden, işte o merhum Sultan II. Abdülhamid Han’nın açtığı okullardan mezun olan merhum Gazi Mustafa Kemal Paşa çıkmış, kim olduğunu tanımış, tanımlamış ve Milli Mücadeleyi başlatmış, adeta doğum masasında ölen ananın çocuğunu yaşatmayı becermiş o çocuğa da bir ad koymuş Türkiye Cumhuriyeti Devleti! 

Kimileri merhum Menderes’i de bu halkaya katabilir, kimse de kusura bakmasın bendeniz cürüm itibarıyla merhum Menderes’i emperyal boyutta bu halkaya katamayacağım! 

Merhum Menderes’in yerel bazda, emeği ödenemez hizmetleri olmuştur elbette! 

Dahası bu yerel bazda başarısı neticesinde emperyalizmin uşakları tarafından şehit edilmiştir, ama benim anlatmaya çalıştığım çok ama çok başka bir tanıma ve tanımlama! 

Bundan 832 yıl önce yarın 2 Ekim 1187’de Selahaddin Eyyubi Kudüs’ü fethederek, 88 yıllık Haçlı işgaline son veriyor! 

Bundan 96 yıl önce yarın 2 Ekim 1923’te ise işgal orduları İstanbul’u terk ediyor! 

İmdi! 

Bu ülkenin Kürt’ü, Türk’ü, Laz’ı, Çerkez’i kim olursa olsun  kendisini 832 yıl öncesinde Selahaddin Eyyubi’nin  Kudüs’ü fethiyle tanıyıp, 96 yıl öncesinde yaşananları da üzerine katıp kendimizi tanımlayabilseydi, sizce bugün PKK belasıyla üzerimize gelenler içimizden devşirme ordu kurabilecekler miydi? 

Elbette hayır...! 

Bir tek Selahaddin Eyyubi’nin torunu bu oyuna gelmeyecekti! 

Yukarda arz ettiğim isimlere, ister sevin, ister sevmeyin Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ı eklemek zorundasınız! 

Çünkü uzun bir zamandan sonra tanıma, neticesinde medeniyet coğrafyasında başkalarının yapmaya çalıştıkları taksimata itiraz eden bir lider çıktı! 

Onun içindir ki Suriye, Irak, Yemen, Afrika, Balkanlar diyor Sayın Cumhurbaşkanı! 

Ne hazin ki kim olduğunu tanımayan, tanımlanamayan kişiler ve kitleler tarafından da anlaşılamıyor! 

Birileri de bu köyle üzerinden manipülasyon yapıyorlar! 

Ben son zamanlarda, ne işim olursa olsun Trabzonspor maçlarını mutlaka tribünde seyretmeye çalışıyorum! 

Nedenlerinin başında gelense, Trabzonspor futbolcularının İstiklal Marşımızı Al Bayrağımıza dönerek okuması, çünkü kim olduğumu tanımlamamda İstiklal Marşı’m ve Al Bayrağım en önemli tayin edici faktör! 

Gelin, hepimiz şu soruyu kendimize soralım! 

Ben kimim?