Ahmet Yenilmez

Ahmet Yenilmez

Bizim insanımız böleni seveni sevmez

Önceki gün çiçeği burnunda Cumhurbaşkanlığı Kültür Sanat Ödülü sahibi sayın Mesut Uçakan ile beraber Sivas’taydık. 

Yedi Hilal Derneği davet etmişti, bizler de, “Bakmak-görmek” hususunda birkaç kelam ettik. 

Fidan Yazıcıoğlu Kültür Merkezi, Sivas Belediye Başkanı sayın Hilmi Bilgin, Sivas Valisi sayın Salih Ayhan ve il protokolü olmak üzere, çoğunluğu üniversite öğrencisiyle hıncahınç dolmuştu. 

Sahneye, önce Sayın Mesut Uçakan çıktı ve konuşmasına Hazreti Mevlana’nın meşhur, üç ama ile bir filin hikâyesini anlatarak başladı. Üç amanın bir fili, kendilerine göre nasıl tarif ettiklerini anlattı. Kimi bacağını tutar fili bir sütuna benzetir, kimi hortumunu tutar kimi de kulağını... Kim neresini tutarsa fili o şekilde tarif eder, diyerek devam etti. 

Tam bu esnada uzun zamandır tanışıklığımız olan bir dost kulağıma eğildi usulca, “Reis, Davutoğlu da partiyi kurdu! Sen ne diyorsun bu işe” diye sordu. Birazdan sahnede soruna cevap vereceğim dedim ve Mesut Uçakan’ı dinlemeye devam ettim. 

Mesut ağabey, hologramdan Kuantum fiziğine konuşmasına devam ederken, sözün geldiği bir noktada, “Aslında ben yokum” demez mi? 

Hay aksi, bendeniz de bu Kuantum’dan hiç mi hiç anlamam! 

Ben de bildiğim şeye sarıldım, Yunus Emre’nin, “Bir ben vardır bende benden içeru” sözünden anladığımla kendimi avuttum! 

Konuşma süreleri otuz dakika belirlendiği için, Mesut ağabey konuşmasını tamamladı ve bendeniz sahneye çıktım. 

Mesut ağabeyin ileri teknoloji, üstün felsefi içerikli konuşmasından sonra benim anlatacaklarım ne kadar etkili olacak diye de çekinmedim değil! 

En önemlisi de salonun adıydı, Fidan Yazıcıoğlu! 

Fidan Ana’mız, sofrasında yemeğini yediğim, elini öptüğüm Fidan Ana’mız! 

Liderim, ağabeyim Muhsin Yazıcıoğlu’ nu doğurup yetiştiren Fidan Yazıcıoğlu! 

Ruhlarına bir Fatiha okuyup söze başladım! 

Bakanın, görenin göz olmadığını bakmanın ve görmenin beynin işi olduğunu, gözün ise bir taşıyıcı olduğunu söyledim.  Aslına bakarsak hissedenin deri, koklayanın burun, işitenin de kulak olmadığını, tüm bunları gerçekleştirenin beyin olduğunu söyleyerek, konuşmama devam ettim! 

Sizin anlayacağınız Mesut ağabeyin teknolojik ve felsefe içerikli konuşmasının üzerine bendeniz de biraz biyoloji kattım! 

Hamd olsun ki, salondakilerle ortak bir duyguda buluşarak programı bitirip, fuayede çay faslına başladık. 

O esnada sayın valimiz yardımcısına, “Şu bizim kitaplardan iki takım getirin bakalım” dediğinde merak edip, heyecanlandım! 

Kitaplar geldiğinde heyecanlandığıma değdi doğrusu, biri “Sivas Kongresi ve Milli Mücadelenin 100.yıl Anısına” diğeri de, “Sivas Âşıklar Dizisi” adlı kitaplardı! 

Sayın vali ve sayın belediye başkanı heyecanla, yaptıklarını ve neler yapmayı planladıklarını anlatmaya başladılar. 

Sanki karşımda heyecan dolu iki liseli genç vardı! 

İçimden, “Ah, ah! Sizin şu heyecanınız ve şevkiniz biraz da siyasetçilere bulaşsaydı keşke! 

Aslolanın vekillik, bakanlık, başbakanlık olmadığını, aslolanın yürek olduğunu şu siyasiler de anlasalar keşke! 

Çaylar bitip dışarı çıktığımda insanlara, sayın vali ve sayın belediye başkanını sordum. 

Yaptığını heyecan duyarak yürekten yapan insanlar için ne denirse, o cevabı aldım! 

Tam arabaya binecektim ki, içeride soru soran arkadaş yanıma yaklaştı, “Reis, soruma cevap vermedin” dediğinde ona, “Cevap vermem mi verdim ‘Bak ve gör’ dedim ya” ! 

Baktım cevabımdan memnun olmadı birazcık da alındı, “Bak dost bizim insanımız böleni, söveni asla sevmez” dediğimde, “He valla, aynen öyle” diyerek aldı başını gitti! 

Hâsılı, bakmak görmek…