Ahmet Yenilmez

Ahmet Yenilmez

Cumhurbaşkanım fındığı kurtarın! 

Önceki gün Ankara Gölbaşı Vilayet Evi bahçesinde can dostum Sayın Harun Adıgüzel kardeşimin kızı sevgili Ceren’le Durmuş Ali kardeşlerimizin nişan törenlerinde bulundum. Onların da birlikteliğe adım atan bütün gençlerin de mesut olmalarını dileyerek yanlarından ayrıldım.  
Hayat safhalarla dolu bir maratondur, her bir aşamasında önünüze farklı merhaleler çıkar. Kimi zaman koşunun başında yanıbaşınızda birini buluverirsiniz ve koşunun kalanı bayrak yarışına döner, kimi aşamada bir bakmışsınız birileri daha sarmış etrafınızı, ancak bu yeni gelenleri bazen kucağınızda bazen de sırtınızda taşımak zorunda kalıp devam edersiniz koşunun kalanına! Koşunun kalanı bir nevi engelli koşu olur sizin ve yanınızdakiler için, düşersiniz ayağınız takılır, yanı başınızdaki takım arkadaşınız tutar kaldırır sizi! Kaldırmak zorundadır da, nihayetinde takım arkadaşısınız siz, galibiyet de mağlubiyet de ortak kaderiniz! Aslında bu koşu öyle bir koşudur ki ne zaman biteceğini de pek bilemezsiniz! Aslına bakarsanız ne zaman biteceği bilinmeyen bu koşuda maratonu sürdüren sporculardan ziyade takımdır, her takım kendi soyadını taşır! 
“Yazının başlığıyla bu girişin alakası nedir?” derseniz, hani bu maratonda arada su molaları verilir, zaman zaman ara finalleri olur ya bu tür büyük maratonların, bu aralarda da sporcular şevke gelsinler diye ara ara birincilere, ikincilere, üçüncülere ödüller dağıtılır! İşte nişanlar, düğünler, doğumlar, ölümler de buna benzer adeta, koşu durur ve bir kenara çekilen diğer takım ve sporcular, o takımı kimi zaman alkışlar, kimi zaman teselli ederler! 
Sevgili Harun kardeşimin sevgili kızı Ceren ve Durmuş Ali'nin nişanları da bendenize bu hali yaşattı! 
Bir nevi kendi takımımın maraton koşusu geçti gözümün önünden! Bu maratona bir aşamada dahil olup, kimi zaman kucakta, kimi zaman omuzda başlayıp, şimdilerde ise hem omuzumda hem kucağimda taşıyan bir takım kaptanı olarak devam ettiğim kendi maratonum! Yakın zamanda da dostlarla toplanıp, benim takımımın da yeni bir safhasına hazırlandığım bu anlarda, ara ara gözlerim doldu! 
Hayat arkadaşımla yeni bir safhaya geçiş dönemim geldi aklıma. Sevgili babacığımın kahrolası tek bir ürüne mahkumiyeti ve o ürünün iklim şartlarından üst üste rekolte düşüklüğüne uğraması, üstüne de dönemin siyasilerinin “Orman gülü” diyerek itibarsızlaştırdıkları ürünün para etmemesinin doğurduğu geçim sıkıntısı! 
Fındık ve bir ahtapot gibi Ordu, Giresun ve Trabzon'u saran tefeci kolları! 
Yukarıdaki listede fındık üretilen bazı vilayetlerin olmaması dikkatinizi çekmiş olabilir! Bugün Adapazarı, Kocaeli hatta Trakya'nın verimli ovalarında findık yetiştiriliyor olması ülkemizin tarım politikası ve politikacıları için utanç verici bir durumdur! 
Dünya fındık üretiminin yüzde yetmişini üreten bir ülkenin üreticisi tefecinin elinde inim inim inlemekte! Hem de çikolata ve fındık ürünleri piyasası her geçen gün artan hızla büyümesine rağmen! 
Bu ne yaman bir çelişkidir ki, ülke siyasetinin ağır topları bu bölgeden çıkmasına rağmen bu mevcut halin düzeltilmesi adına bir fındık boyu yol alınamamakta! 
Buradan Sayın Cumhurbaşkanımıza seslenmek istiyorum, sanırım başka bir çaremiz de kalmadı! 
Sayın Cumhurbaşkanım, bu aylar çoğu bölgede olduğu gibi bu bölgede de nişan ve düğün aylarıdır, bu törenler de çoğunlukla “Fındık veresiyesi” olarak yapılmaktadır! 
Sayın Cumhurbaşkanım, eğer siz bu hususta bir el atmazsanız korkarım bu aylarda nişanlanan bu gençlerimiz düğün yapamayacaklardır! 
Gerek milli mücadelede “Gönüllüler Alayı” ile cephenin en ön saflarında yer alarak, gerekse yakın dönemde 15 Temmuz başarısız işgal girişiminde bir tek haini bile kıpırdatmayarak, bu bölgenin vatansever cocukları sizi hiç yalnız bırakmadılar! 
Bu çocuklar kışa düğünlerini yapabilmek icin bir “Baba eli” bekliyorlar! 
Eğer bu yıl, bu baba eli uzanmazsa, bırakın düğün yapmayı, aileler dağılma tehlikesiyle karşi karşıya kalacaklar! 
Sayın Cumhurbaşkanım, Ordu, Giresun, Trabzonlu bütün nişanlı gençlerimiz Zat-ı Alinizden bir düğün takısı bekliyor!