Ahmet Yenilmez

Ahmet Yenilmez

Galip gelebilmemiz için silahımız Erdem!

Müsaadenizle, ben birazcık sizleri, bir o yana bir bu yana savurmak istiyorum! Dahası kollarımla sımsıkı sarıp sarsmak, ayaklarınızdan tutup sizleri tepe aşağı sallamak istiyorum!

Neden mi?

Arz edeyim...

Malum olunduğu üzere savaşın tam ortasındayız, işin en garibi de, cephe bir değil iki değil, üç değil…

Sadece ben değil, eminim ki savaşı kuranlar hariç, tüm insanlık, kaç cephede savaş vermekte, bilmiyor!

Sadece biz mi, insanlık bir savaş veriyor!

Düşman kim?

İnsanlık düşmanları!

Ne zaman ki, delikli demir icat oldu, yavaş yavaş savaşlar da değişmeye başladı, çünkü silah değişti, değişen her bir silah da insan fıtratına aykırı bir şekilde değişti! İnsan pazusundan güç alan kılıcın yerine hiç de güçlü bir pazuya ihtiyaç duymadan işaret parmağının ufacık bir hareketiyle daha fazla insan öldüren silah, neticeyi belirler hale geldi!

O zamana kadar bütün dünyayı insan fıtratı üzerine idare eden Osmanlı’nın yerini, insan fıtratına aykırı silahları icat eden toplu öldüren insanlık düşmanları aldı!

Artık hedefte Eşrefi Mahlukat...

Daha daha fazla öldürülmeli..!

Delikli demir de yeterli gelmemeye başladı!

Yeni öldürme şekilleri bulunmalı ve bunun için de insan buna hazırlanmalıydı!

İlk hedef, insan toprak ve sudan koparılmalıydı, çünkü insan toprak ve su fıtratı üzerine yaratılmıştı ve bu fıtrattan uzaklaştırılmalıydı!

Bir de bir araya toplayıp ufacık, minnacık, mikroskopların ancak görebileceği yeni silahlarla da hemencecik yok edilebilmeliydi!

Mesela, insanları asgari ücretin altında adeta modern kölelik standardında yaşamaya razı edip,  köylerden şehirlere göçü teşvik  etmenin tesadüfi olduğuna mı inanıyorsunuz?

Üstelik, artık insan yiyeceklerini içeceklerini su ve topraktan doğal yolla üretmek yerine, yazılımcıların dizayn ettiği robotların fabrikalarda ürettiği yiyeceklerle besleniyor!

Normal bir köy nüfusunun üstünde nüfusun yaşadığı beton bloklar, beton bloklardan oluşmuş normal bir şehir nüfusundan fazla insanın yaşadığı siteler, Büyükşehir nüfusundan fazla insan sirkülasyonuna sahip AVM’lerde yaşıyor!

Hava, su, yiyecek laboratuvarlardan tek bir merkezden idare edilmekte!

Aldığımız her bir nefes, içtiğimiz her bir yudum su ve yediğimiz her bir lokmanın içerisinde, ancak mikroskopların görebileceği sayılamayacak sayıda silahlar!

Domuz, Sars, derken size yepyeni bir hastalık daha Corona..!

Aman, kimseye dokunma yanarsın!

Hele hele, dedene ninene dokundun mu, bittin!

Dedeni, nineni mi özledin, yolla bize Facebook şifresini, anında yanı başındaki üç boyutlu yazıcıdan sana dedeni, nineni yollayalım!

Mazide ne yaşamış, kimlerle yaşamış, kimlerle ne paylaşmış hepsini gör, sesi aynı, yüzü aynı!

Bak sana ne diyeceğim, yüzün, vücudun eskidiğinde, anında sana yeni yüz yeni vücudunu yollamak garantisini de veriyorlar!

Tabi, bu sana birazcık Bitcoin’e patlar!

Zaten parayı tedavülden kaldırmıştık, bir tuşla istediğin her şey kapıda, bir de AVM’ler çok masraflı!

Bir şey öğrenmek istediğinde de Google baba var!

Sen en iyisi evden de çıkma!

Hastane, okul mu dedin?

Kaç zamandır cep telefonuna indirdiğin sağlık uygulaması ne güne duruyor?

Biri oradan, Cuma, Cami mi dedi?

Ne çağ dışısınız Müslümanlar!

Size hala, batıya bakmayı öğretemediler!

Baksanıza, Papa bile online vaaz veriyor!

Koyun telefonları önünüze…

Biri ordan “saçmalama” mı dedi?

Tamam sustum!

Eğer, dediklerime kıymet veren birileri var da, “çare ne” diye soruyorsa diyeceğim şu ki, insan toprak ve su fıtratı üzeredir ve kendi  fıtratın üzere yaşa!

Bakınız, bundan 23 yıl önce (12 Mart 1997) ebediyete yolculayıp rahmetle andığımız Galip Erdem ağabeyimiz, 12 Eylül 1980 darbesiyle umutsuzluğa gark olmuş Ülkücülere, “Beşiktaş nasıl kurtulur” yazısında ne diyor, “İnanan insanlar güçlüdür, güçlü insanlar sabırlıdır. Fırtına dinecek, bulutlar dağılacak, hava açacak, güneş yeniden doğacak, eski günler yeniden gelecektir.”!

Unutmayalım, bu adamlar hala  erdemli insanın karşısına koyacakları silahı icat edemediler!

Bizim galip gelebilmemiz için,  silahımız erdem!

Erdem mi..?

Ahlakın övdüğü ve ahlaklı olmanın gerektirdiği doğruluk, yardımseverlik, yiğitlik, bilgelik, alçakgönüllülük, iyi yüreklilik, ölçülülük gibi niteliklerin ortak adı.