Ahmet Yenilmez

Ahmet Yenilmez

Mercidabık'tan Kudüs'e güzel sesler geliyor 

'Ne Kudüs’te ne Filistin’de aslında Hıristiyanlık diye bir mesele yoktu. Onların yerli meselesi; Yahudi-Arap meselesi idi: Bir avuç Yahudi, altı yüz bin Arap! Eski Filistin Arap köyü idi; harap yapılar, hastalıklı insanlar… Yahudi Filistin’inde ise; kasabalar, portakal kokuları, Frenk incirleri vardı…’’ 

Falih Rıfkı Atay’ın ‘’Zeytindağı’’ adlı eserinde anlattıklarından çok da farklı olmayan sokaklarda yürüyerek bir alanda duruyoruz. Karşımızda kocaman bir duvar; ‘’Ağlama Duvarı’’ çıkıverdi, birden ağzımdan. Başkonsolosumuz Sayın Cenk Ünal, ‘’Ahmet Beyciğim bırakın birileri adına Ağlama Duvarı desin,  bizim için başkadır, onun anlam ve önemi, Efendimizin, bineğini yani Burak’ı bağladığı yerdir orası!’’ deyince Sakarya vekilimiz Ayhan Sefer Üstün Bey de en anlamlı sözü söyledi: ‘’O zaman bu kara elbiseli adamlar ağlamıyor gülüyorlar! Son gülen iyi güler’’ diyerek kolumdan tuttu Selçuk Özdağ vekilimiz! Ali Odabaş ortalıkta yok, diyecek oldum koşarak yanımıza yaklaştı telefonunu göstererek ‘’Türk ordusu Suriye’ye girmiş!’’ dedi. 

Taş döşeli dik bir yol, Çin mallarının satıldığı dükkânların arasından yürüyerek geçtik bir müddet sonra durduk Cenk Bey; ‘’Sağ yanımızdaki Kıyamet Kilisesi, sol yanımızda ki cami, Hazreti Ömer Camii. Kıyamet Kilisesi, rivayete göre Hazreti İsa’nın çarmıha gerildiği, kefenlendiği ve mezarının olduğu kilise! Hazreti Ömer Kudüs’ün anahtarını alıp, buraya getirildiğinde namaz vakti gelmiştir ve namazını kılması için bu kiliseye davet edilir; ancak büyük devlet adamı kilise kapısının az ötesinde namazını kılar. Hz. Ömer, Patriğe şunları söyler ‘Eğer ben içerde kılsaydım, öteki Müslümanlar da orada kılarlar, orayı mescit hâline getirirlerdi.’ Hz. Ömer, şu ahidnâmeyi verir; ‘Bu ahidnâme, Ömer İbnü'l-Hattab'dan değerli Patrik Safronbos'a verilmiş ahd-u misaktır. O; bulundukları yerlerdeki keşişler, rahipler, rahibeler, raiyyeti olan Kudüs-i Şerif'teki Tûr ez-Zeytun'da bulunanların patriğidir. Üzerlerinde eman bulunur ve zımmîlik hükümlerine de uyarlarsa, biz bütün müminler ve bizden sonrakiler, daha evvel olduğu gibi, onları zarar görmekten korusunlar. Şu kadar ki; onlar da itaat ve saygı üzere bulunmalıdırlar... 

Müminlerden her kim; bizim bu emanımız okunur da ona aykırı hareket ederse, şu andan kıyamete kadar Allah'ın ahdini bozmuş, Resulü'nü de hoş karşılamamış olur.’ Sol yanımızdaki cami de Hazreti Ömer’in namaz kıldığı yere yapılıyor’’ diyerek sözlerini tamamladı. 

Kilisenin içerisi ayrı bir yazı konusu, kiliseden çıkışımızda Başkonsolosumuz Cenk Bey bizi kapıda durdurup, kapıdaki kocaman tarihi kilisenin anahtarını göstererek, bize ‘’Bu anahtarın hikâyesini biliyor musunuz?’’ diye sorunca tekrar merakımızı celbetti.   

2500 karakteri aşmış bulunuyorum, kilisenin anahtarının hikâyesi de Pazar günkü yazımda inşallah! Çünkü hikâye çok önemli, her şey o anahtarın hikâyesinde gizli! 

Dün itibariyle, 24 Ağustos 2016, Türk ordusu Suriye’ye giriyor! 

24 Ağustos, Yavuz Sultan Selim Han Mercidabık zaferini kazanıyor ve Suriye, Lübnan, Filistin Osmanlı topraklarına katılıyor! 

Yarın, 26 Ağustos 2016, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Yavuz Sultan Selim Köprüsü’nü açıyor! 

Ya, 26 Ağustos 1071 tarihi size neyi hatırlatıyor? 

Gözlerimden yaş, dudaklarımdan merhum Yahya Kemal’in mısraları dökülüyor; 

“Şu kopan fırtına Türk ordusudur yâ Rabbi 

Senin uğrunda ölen ordu budur yâ Rabbi 

Tâ ki yükselsin ezanlarla müeyyed nâmın 

Galip et çünkü bu son ordusudur İslâm'ın”