Ahmet Yenilmez

Ahmet Yenilmez

Orda bir köy var uzakta...

Daha ilkokul sıralarında bize öğretilen bu çocuk şarkısını, 50 küsur yaşımda bu kadar seveceğimi hiç düşünmezdim! 

Dahası zaman zaman yazılarımda, oyunlarımda ve sohbetlerimde bu şarkının bizi uyuttuğundan serzenişte bulunmuştum. 

Gidilmeyen köylerimizin aslında bizim olmadığını, biz, bizim köylerimize gitmeyince, gidemeyince de kimlerin gidip de bizden kopardığına dikkat çekmeye çalışmıştım! 

Geçen yazımı da Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde yazmıştım, henüz seyahatim bitmedi. 

Her nereye gidersem gideyim, mümkün oldukça özellikle askerlerimizi ve  Özel  Harekat polislerimizi ziyaret etmeye çalışırım, bu seyahatimde de Kuzey  Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığımızı, Tuğgeneral Sayın Altan Er komutanımızı ziyaret ettim. Her şeyden önce şunu arz edeyim, karşımda okuyan, bakan, gören, zamanı iyi okuyup, dün bugün değerlendirmesi yapıp gelecek hakkında önemli tespitlerde bulunan komutanımızı dinlerken gurur duydum! 

Görevinin büyük bir kısmını Güneydoğu’da gerçekleştirip, üçüncü kez KKTC’ye gelmiş! 

Oturduğu makamı ve görev sahası KKTC’yi değerlendirirken, KKTC’nin güvenliğinin Mardin’den daha da ötede Afrin’den geçtiğini anlatıyordu adeta! 

Eğitimden bayındırlığa varıncaya kadar tespitlerini dinledikçe, Türk Subayı’nın dünyanın diğer devletlerinin subaylarıyla asla kıyaslanamayacağını, bunun çok büyük bir yanlış olacağını bir kez daha gördüm! 

En önemli tespit ve teşhisi de şuydu, “Aidiyet ve mensubiyet” kısacası kültürel bağışıklık sisteminin güçlendirilmesi! 

“Asıl savunma budur” tespiti! 

1974’te Rum’un söküp atamadığı “Türk”ün daha sonra basiretsiz, mesuliyetsiz siyasiler tarafından kendi okul kitaplarımızdan nasıl sökülüp atıldığını anlattıkça insanın gözleri doluyor! 

Daha önce Türkiye’den gönderilen öğretmenlerin yetiştirdiği öğrencilerin Türkiye’deki sınavları dereceyle kazanırken, daha sonra “Türk”ün çıkarıldığı kitapları okuyarak büyüyen öğretmenlerin yetiştirdiği çocukların artık hiçbir sınavda başarı gösteremediklerini anlattıkça asıl savaşı nasıl kaybediyor olduğumuzun acısını, iliklerime kadar hissettim! 

Duygulandığımı görünce kendisi de duygulandı, durdu yüzüme baktı, “Erenköy’ü bilir misiniz Ahmet Bey” deyip sustu! 

Merakla beklediğimi gördüğünde, “Erenköy ile kara sınırımız yok, Rum kesiminde kaldı! Erenköy’ü Türkiye’de okuyan Kıbrıslı 400 genç denizden gizlice kendi imkanlarıyla çıkıp, kendi imkanlarıyla savundular, Rumlar Erenköy’e giremedi” dediğinde ikimizin de gözlerinden yaşlar damla damla dökülmeye başladı! 

St. Hilarion Kalesi’ne çıkıp Erenköy’ü aradım! 

Orada bir köy var uzakta... O kadar uzaktaki yüreğimin en derininde..! 

Yazımı sonlandıracaktım ki, mihmandarlarım Fahrettin Öğdü ve Haşim Alkan cep telefonlarından bir fotoğraf gösterdiler!

Talebelerden birisi, en yükseğe al bayrağımızı dikmiş, denizden gelecek Türkiye Cumhuriyeti gemilerini bekliyor! 

Şimdi Akdeniz’de, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin sondaj gemileri yüzüyor! 

Ruhunuz şad olsun talebe şehitler..!