Ahmet Yenilmez

Ahmet Yenilmez

Yazımın başlığını siz atın! 

Uzunca bir zamandır burada, bakıp gördüklerimi sizlere yazarak aktarmaya çalışıyorum. Aslına bakarsanız sadece burada da değil, bakıp gördüklerimi nerede nasıl imkân bulursam üslubumca söylüyorum. 

Az değil, meslek hayatım 30 yılı aştı, şöyle dönüp bir baktığımda bir oyunumdan bir tiradım geldi aklıma, ‘’Hızlı yaşıyoruz, hızlı tüketiyoruz, hızla da tükeniyoruz’’! 

Her tökezlediğimizde, her tükenişimizde de iflas etmiş, “veresiye satan” gibi hemen geçmiş zimem (veresiye defteri) defterlerini karıştırıyoruz! 

Hayatın zimem defterini her karıştırışımızda da kendimizle yüzleşip, yaşadığımız tükenişin sert zeminine çakılıyoruz! 

İşte o zaman, “ah, keşke’’ nidaları acı acı başlıyor, dibe vuruşun son sözü de, ‘’Şimdiki aklım olsa’’ oluyor! 

Eğer dibe çakılıp da ölmezsen, ayağa kalkacak derman bulabilir de ayağa kalkarsan, işte, o dibe vuruşun son sözü, ‘’Şimdiki aklım olsa’’ senin en büyük sermayen olacaktır! 

Seni bekleyen sıkıntı şu ki, her kımıldanışında vücudundaki kırıkların, eziklerin acısını hissedecek ve artık, işte o acılarla yaşamayı ilerlemeyi, hatta koşmayı dahası en öne geçmeyi başaracaksın! 

Şunu da unutma, acılarla yaşamak o kadar da kötü o kadar da dezavantajlı değil hani, tam aksine belki de çok büyük bir avantaj! 

Öyle ki, acı aklı, idraki sürekli açık tutacak ve bağışıklık sistemini sürekli tazeleyeceğinden, artı acılar sana sirayet edemeyecekler! 

Dikkat etmen gerekense, taşıdığın acıları, duygularınla değil aklınla idrak ederek yaşamak! 

Gözünde fazla büyütmeden, taşıdığın acıları miras bırakanlar kadar da zalim olmadan onların yaptığını vicdanında tartarak yaşayacaksın! 

Tam da yazının burasında bir haber geldi, ‘’Hatay Reyhanlı’da patlama’’! 

Üç vatandaşımızı kaybetmişiz, başımız sağ olsun, Allah rahmet eylesin inşallah! 

Tam da 11 Temmuz’da Mustafa Kemal Üniversitesi’nde, ‘’15 Temmuz Demokrasi ve Milli Birlik’’ konulu söyleşi için Hatay’a gidecektim! 

Ne tuhaf, 2013’te meydana gelen patlamanın hemen akabinde de Hatay Reyhanlı’ya gitmiştim! 

Aslına bakarsanız ben bu yazıya kendi zimem defterimi karıştırırken başlamıştım ve zimem defterimdeki bir sayfaya iliştirecektim! 

Belki de ilk kez bir köşe yazımı iki gün önceden yazmış olacağım, yazım tazeliğini korusun diye şahsımın değil de, şöyle ülke olarak ortak zimem defterimizi karıştırdım! 

Mesela, bundan tam 100 yıl önce yarın (8 Temmuz 1919) merhum Gazi Mustafa Kemal Paşa resmi görevlerinden ve askerlikten istifa etmiş! 

Mesela, bundan tam 80 yıl önce bugün (7 Temmuz 1939) Hatay’da bir il kurulması kararı alınmış, ancak Gazi Mustafa Kemal Paşa belki de en büyük arzusunun gerçekleştiğini görememiş! 

Oysa, Gazi 1937’de sırf Hatay hassasiyetinden dolayı, hasta ve asla yatağından kalkmaması gereken bir halde, kalktı Mersin ve Adana’ya gitti! 

Tarihçiler der ki, bu seyahat Gazi’yi çok yordu ve erken ölümünün ana sebeplerinden biri oldu! 

Gazi ‘yi hasta yatağından kaldırıp belki de ölümüne sebep olacak bu zor yolculuğa iten sebep neydi dersiniz? 

Buyurun öyleyse,  “... Bu benim şahsî meselemdir. Durumu büyükelçiye, daha başlangıçta, açıkça ifade ettim. Dünyanın bu durumunda, böyle bir meselenin Türkiye ile Fransa arasında silahlı bir çatışmaya sürüklenmesi kesinlikle mümkün değildir. Fakat ben, bunu da hesaba kattım. Kararımı vermiş bulunuyorum. Şayet ufukta, bu yolda binde bir ihtimal belirse, Türkiye Cumhurreisliği’nden ve hattâ Büyük Millet Meclisi üyeliğinden çekileceğim. Bir fert olarak bana katılacak birkaç arkadaşla beraber Hatay’a gireceğim. Oradakilerle el ele verip mücadeleye devam edeceğim”! 

Buyurun, sebebin adını siz koyun ve bu yazımın başlığını da siz atın…