Ahmet Yenilmez

Ahmet Yenilmez

Yemek-yenmemek! 

İlk kez Anadolu’dan uzakta bir Ramazan geçirdim ve ilk kez bayrama Türkiye’ye gidiyorum! Tam olmasa da, “Gurbet” nedir, “Gurbette Ramazan” nedir, bir de “Gurbete Bayram” nedir, düşünmeye başladım, daha bayram gelmeden, gurbette bayramı iliklerime kadar yaşayarak dönüyorum! 

Ne desem, nasıl anlatsam emin olunuz ki, anlayamazsınız, tıpkı, bu ramazana kadar yaşayıp da anlatmaya çalışanları benim de anlayamayıp, şimdi anladığım gibi! 

Evet, bunları anlayabilmek için yaşamak gerekmiş! 

Festivite Ramadan Strasburg 2019 etkinlik alanının müdavimi Naci Ağabeyin iftar anını ve sokak lambalarının yanmasını beklemesi,  minare şerefesindeki ışığın yanmasını beklemenin ne demek olduğunu anlattı, şerefedeki ışığın yanmasıyla her bir minareden duyulan ezan sesini, o ezan sesinin neden susmaması gerektiğini anlattı bana, her bir iftar vaktinde “Ezanlarımızı susturma Allah’ım” duasıyla açtırdı gurbetteki oruçları! 

İlk doğduğumuzda adımız konulurken kulağımıza  okunan, dilimiz, rengimiz ne olursa olsun adımızı Müslüman yapan ezanı anlattı! 

Her dem dan dan çalan kilisenin  burcundaki haç, senin minarendeki hilalden seni bilip tanıdığı için sana camii yeri  vermeyecek, vermek zorunda kalırsa da minare yaptırmayacak, yaptırsa da ezanı okutmayacaktır! 

Sokak lambaları yanıp da bir yandan Sivaslı’nın getirdiği ayran aşı, bir yandan Adanalının, Anteplinin getirdiği kebap, diğer yandan, “bu da benden “ diyerek Faslı kardeşin getirdiği kuskus ile kurulan gurbete iftar sofraları, bir yanda koşuşan çocuklar, bizim çocuklarımız... 

Düşen çocuğunu kaldıran anneye, “kaç çocuk var” dediğimde “iki, üç, beş...“ maşallah deyip, “eşin  ne iş yapıyor” dediğimde, “eşimle boşandık” cevabını ne çok aldığım, 25’inde , 35’inde, 45’inde gurbetteki gencecik anaların yüreğimi dağladığı gurbet iftar sofraları... 

Neye yanayım, sırf buralarda çalışabilmek için akraba çocukları ile evlendirilip, daha sonrasında dul kalıp mesleksiz oluşlarına mı, bundan dolayı da sadece kas güçleriyle kendinin ve evlatlarının karnını doyurma mücadelelerine mi? 

Bunlar bizim kadınlarımız... 

Ne garip, Müslüman buralarda geleceğini kaslarıyla kuruyor, Fransız ise kaslarını sadece spor da yoruyor! 

İşte asıl mesele de bu! 

Asıl dengelenmesi gereken fark bu! 

Akledenlerle, -emriyle oruç tuttuğumuz , namaz kıldığımız Allah’ımızın yolladığı kitapta en fazla  “akletmek” geçtiği halde-  akledemeyen biz Müslümanlar arasındaki fark bu! 

Ne zaman ki, bizim insanımız da kaslarını sadece spor da yoracak hale gelir, işte o zaman şartlar eşitlenir bir nebze de olsa! 

Buna mecburuz dostlar, minarelerimiz de okunan  ezanın susmaması için mecburuz! 

Bakınız, bundan tam 143 yıl önce bugün, (4 Haziran 1876) şehit edilen Sultan Abdülaziz bu zarureti  gördüğü için şehit edildi! 

Merhum Sultan yanına içinde merhum Sultan II. Abdülhamit Han’ın da içerisinde olduğu şehzadelerle bir an önce çağa ayak uydurabilmemiz için ecnebiler nasıl akletmişler görebilmek  için Fransa'ya gelmişti! 

Dönüş için iftiharımız THY uçağına binip kulaklığı taktım, oynayan belgeselde geçen söz,  her şeyi anlatıyordu! 

“Dünya iki şeyin üzerinde dönmekte yemek ve yenmemek! İşte bu iki şeyi başarabilmek için de dünyada ittifaklar kurulmaktadır.” 

İşte, bu ittifaklar da minarenin ucundaki hilal ile kilisenin burcundaki haç etrafında kurulmaktadır! 

Müslümanların bereketli sofralarda iftar yediği Ramazanlara, asla da yenmediği bayramlara erişelim inşallah!